24 Aralık 2021

EYLEM EJDER. çam kozalaklarından çocukluk çıkar


 

Sevgili Gülden,

20 Kasım

 

Mektubunu bir kez daha okudum. Bahara çok var diye başlayan. Şimdi yürüyüşten geldim ve azıcık güneş görüp tepelerin birbirini boğmadan yaşayan yapraklarına bakınca bahar geldi kış ortasında dedim. Ama üzülmedim değil. Şu yaprakların çoğunun adını bilmeden yaşıyoruz, ne acı.

Senin de benim gibi gizli yerlerin var mı? Kimseyle paylaşmaya gerek duymayacak kadar sıradan anların. Gizli yer, gözden ırak bir yer değil. Bir deniz kenarı, bir tepe, bir sokak, bir kafenin en çiçekli masası, en kalabalık meydanda bir ağacın altı... Seni çeken, çağıran, kendini açtığın ve dünyaya sessizlendiğin bir yer. Benim eskiden beri böyle yerlerim vardır. Bu aralar gizli yerim eve en yakın parkın tepesindeki ağaçlı bölge. Geçen gittiğimde akasya ağaçları ve iki siyah köpek karşılamıştı beni. Köpek hep yanımda oturmuş, birbirimizin varlığıyla dokunmadan okşanmıştık. Bugün bir kedi, salkım söğüt, yere düşen çam kozalakları ve sanki bu sabah bitmiş mantarlar. Bunu kardeşime yazmış olsaydım, “aaa çocukluğumuz kokuyor” derdi. 

Bir çam ormanında yaşamıştık biz. Babamın çok değil yedi gecede kondurduğu bir evde. Önünde salkım söğüt. Altında kedimizin üç yavrusunu pinpon topu gibi havaya atıp düşürmeden yakalayan kız kardeşlerim ve illa ki Savaş ve Barış okuyan bir kız. Bu mevsimde ormanda kozalaklar, ölü at kemikleri (atlı spor kulübüne komşuyduk) ve Kezban teyzenin topladığı mantarlar olurdu. Mantar yemeğe korkardık. Bir tek Kezban teyzeye güvenirdik. Mantar toplardık onunla. Sobada yakarız diye kozalak toplardık annemle. Biz o kozalakları niyeyse hep antep fıstığı verecek sanırdık. Yeşil tatlı şeyler. Hiç vermezdi. Çocukluk çam fıstığından antep fıstığı beklemekle geçti. Külkedisiyle sinderella arasındaki farktan daha derin bir yarıktı bana sorarsan ve biz kendi kendimizin ilham perileri olarak o çam kozalaklarını yılbaşı süsü yapmanın hayalini kurardık. Bugün yürürken iki çam kozalağı çıktı karşıma. Biri sertliği ve hala kaybetmediği yeşiliyle yine kandırabildi beni. Antep fıstığı çıkacak sandım. Diğeri ise dedemizin dişleri gibi açılmış ve kararmıştı. Nenem olsa hicran sarmış derdi (kozalağı değil, dedemin dişlerini) ve tam sobalıktı nenem için (dedem değil, kozalak). Bizim için ise yılbaşını süsleyecekti. Çocukken ne doyunca antep fıstığı yedik ne de yılbaşı ağaçları süsledik. Ama güzeldi. Çuval çuval kozalaklar sırtımızda ormanla büyüdük. Çocukluk galiba o iki kozalakta saklı bir mutluluk vaadi. Dedemin hâlâ inatla köklerine tutunan iki dişi gibi sallanan iki çocukluk hayali. 

Bugün bunları hatırlamamın, en çok da o yürüyüşte karşıma çıkan kozalakların bir nedeni var. İnsan illa ki bir neden arıyor.  Çünkü ne yapsa hayatı çocukluğun masumiyetine taşıyamıyor. Bir şey hep hatırlatıyor. O evi yıktılar. 97 Kasımında çuval çuval kozalak toplayacak bir sonbaharı olmadı çocukluğumuzun. Dokunulmazlığın kalktığı gün evimizi yıktılar. Kaç kasımdı diye hatırlamaya çalıştım. İnternette dokunulmazlığın kalktığı güne baktım bulamadım. Sonra çocukluk günlüklerime baktım. Tarih atmanın bir güzelliği. “20 Kasım 1997 bugün dokunulmazlık kalktı ve evimiz yıkıldı. Evimiz bir enkaz yığını. Babam ağladı, ben sadece dondum kaldım, tek bir gözyaşıyla. Bundan sonra okula nasıl gideceğim. O enkaz yığının önünden ve o boşluktan nasıl geçeceğim?” 

Böyle yazmışım. Sonraki her gün enkazdan bahsetmişim. Yası tutulamamış ne çok şeyimiz var. Söğüt ağaçlarının eğildiği toprak benim için hep o evin, enkazın hatırasıymış. Bazen kardeşlerimle konuşuruz. Söğüt ağacını özlüyor musun diye? O ağacı da yıktılar. Bir müddet bir apartman dairesinde kedisiz, ağaçsız yaşadık. Sonra benim doğduğum ve ilk çocukluğumun geçtiği bu eve geldik. 

Mektubu burada bırakayım. İyisi mi diyorum, bugünden sonra o kozalakta saklı çocukluğun açtığı yası tutmanın bir yolunu bul. Otur eski evinize ve söğüt ağacınıza bir mektup yaz. Hâlâ doyunca antep fıstığı yiyemediğini ve her salkım söğüdün altında okuduğun kitapları anlat.

Kocaman sarılıyorum,

Hasretle,

Eylem


CİN AYŞE 16, ÇOCUK(LUK)

Hiç yorum yok: