20 Aralık 2010

Mina Loy’un Şiirinde Yas ve Caz





TANYA DALZIELL
Mina Loy’un ölümünden sonra bir araya getirilip basılmış, çoğu tamamlanmamış olan yazılarında, çarpıcı bir aforizma vardır, Loy şöyle yazar: “Savaş oğullarını daha iyi yetiştirmek isteyebilecek birkaç yaşlı kadının onların mezarında çamurda yuvarlanarak perişan olmasından başka bir etki bırakmamıştır üzerimizde.”1 20. yüzyılın ilk yarısında yaşamış ve yazmış diğer çağdaşları gibi Loy da -şu an avangard feminist bir şair olarak anılıyor- savaşa, savaşın şiddetine ve onun karmaşık dillerine karşı tetikteydi.2 Aforizmaları daha çok şunu ortaya koyuyordu: “Oğullar”ın ölümünü getiren savaş disiplinli, başarılı ve özel bir yas tutmayı gerektiriyordu (Freud’un ilk çalışmalarında yazdığı gibi).3
Bu yas hali, yara izi ya da travmatik kaybın izi olmaksızın bizi bir bütün halinde tutmaktaydı. Kısacası, bu aforizmanın detaylı anlattığı, çözümlenmemiş, belirgin ve dişil acının ifadesi, savaşın vahşetine uygunsuz bir yanıttır. Savaşın dili, idaresi ve kontrolünün şifreleriyle kendine çevrilir. Bu tarz arkaik, alaycı bir dil savaşın diline dikkat çekerek onun ayağını kaydırmaya çalışır. Bu da, üzüntüyü avuntuya dönüştürmeye yarar; acı içinde yüzmenin sözde patolojik sapkınlığında ısrar ederek, bir bakıma ısrar edilen yas halini sorgular.
Kavgacı ve proto-Dada şairi Cravan savaşın bitiminden hemen sonra eşi Loy ile Buenos Aires’te buluşmayı planlarken, 1919’da Meksika’da kaybolur. Yaşıyor olduğuna dair gazete haberleri, kişisel anekdotları ve tabii ki Loy’un onu çaresiz bir şekilde arayışlarının dışında, Cravan’a bir daha hiç rastlanmaz. 46 yıl sonra Loy bir söyleşi sırasında şunları aktarır:
“Hayatımda her şey komik olmuştur. Ama onu kaybetmek komik değildi, mükemmel anlaşıyorduk… Ben ve o sohbet ederken çok mutlu oluyorduk.”5 Burada Loy’un şiirlerini biyografisi ışığında eleştirmeksizin okumak değil niyetim. Loy’un (oto)biyografik ve şiirsel olanın karmaşasından zevk aldığını söylemek yanlış olmasa da, kasıtlı hicivsel şiirlerinin ünü kötüye çıkmış kesif dili, onlardan şeffaflıkla bir hayat çıkarma çabasına karşı uyarır bizi.6 Onun yerine, Loy’un söyleşide de bahsettiği o sohbet fikri ciddiye alınmalı ve bu diyaloğun cazın kinayesiyle ilişkisinin Cravan’ın kaybı üzerine ona dair yazılan şiirlerde nasıl ifade bulduğu düşünülmelidir.
Şiirin “kısa cazımsı betikler”ine bilgece referanslarda ve Loy’un açıkça 1925’te yazdığı “Modern Poetry”7 isimli düzyazı şiirinde avangard şiirle cazın bağlantısından bahsetmesi dışında, Mina Loy’un işinde cazın rolü pek önemsenmemiştir. Caza yüklenen çoklu ve kafa karıştırıcı anlamların içinde burada en önemli olanı, savaş sonrası panasesi olarak görülmesidir. Modernitenin kırımıyla travma geçirip delirmiş bir nüfus için, özellikle Paris’te, Afro-Amerikalı askeri bandolarda popüler olan caza, unutmanın ve gençleşmenin sembolü olarak bakılabilir. Başka bir deyişle, Peter Sacks’ın kısaca bu şiirsel tarzın kaygıları için söylediği, cazın sosyal rolünün “batı” janrı bir ağıtın ve onun “kayıp deneyimi ve avuntu arayışları”nın kaygısına çok benzediğidir.8
Loy’a göre, caz belirli bir tını taşımaktaydı: bir yas etiği açığa çıkarıyordu.9 Alan J. Rice’ın tartıştığı gibi, “Cazı tarif etmek için en önemli metafor ‘sohbettir’, bir bakıma kültürel ve estetik olarak caz müzisyenleri arasında sürekli bir alışveriş -doğaçlama biçimleriyle, çağır-gelsin yapısıyla- mevcuttur. Sanatçı ile izleyici, geçmiş ile gelecek ve müzikal tarzlar arasında böylesi bir sohbetimsi cazın konumu kayıp bir kocaya yazılan ağıtlar dizisine daha yakındır.10 Sonuçta, kaybedilen ya da ölen sevgililer için şiirsel yas formu olarak ağıt, bilindiği gibi onun üzerine ya da onun hakkında konuşur ama onunla konuşamaz.
Loy’un şiirlerinde caza atfettikleri, bu müzikal biçimin konuşkan özelliklerinin, kaybedilen –ki, eğer kararsızlıklar varsa, bu çok fazla adanma isteyen etik bir açmazdır- ile ya da onun adına konuşmanın zannına özel bir önem yüklediği içindir.
Gerçekte, Loy’un en parlak savunucularından biri olan Roger Conover, prosopopoeia kavramını Loy’un şiiri için en olası tanım olarak önerir: “yok olanı canlandıran bir sesi olan şiir”11 Aslında, Mina Loy’un şiiri için böyle bir iddiaya yani ölüleri karnından konuşturma gibi bir iddiaya şüpheyle bakılabilir. Bir çok yönden, Jacques Derrida’nın önerdiği yasın etiği, üzerinde tartışılan şu derin düşünceleri öngörür: “Biz sadece yas deneyimini aporia biçiminde yaşayabiliriz: yasın ve prosopopoeianın aporiası, mümkün olanın sadece yasın imkansızlığı olduğudur.”12 Bu detayla bağlantılı olarak, Derrida’nın yas üzerine zengin düşüncelerinin en merak uyandırıcı yanı müziğe yaptığı referanstır: Müzik yas tutanları bir araya getirir ve sevilenin teselli edilemez kaybı karşısında dilin göstermeyi başaramadığını ifade eder. Entelektüel akranı ve arkadaşı olan Paul de Man’a -ki yasla olan angajmanının çok esin verici ve provakatif olduğu ispatlanmıştır- etkileyici hitabında Derrida Chicago’da gittikleri bir caz konserinden sonra oğlu ve arkadaşı arasında geçen, kulak misafiri olduğu bir sohbetten bahseder durur.13 Daha sonra da kayıtsız bir tonda şunları söyler: “Günümüzde sadece müzik bana katlanılır, uyumlu, ortak bir düşüncede bizi birleştiren bir değer taşıyor gibi geliyor.”14 Derrida o sırada müziği dokunaklı, temsil edilemez bir biçim olarak algılıyor gibi görünüyor. Dilin tekrar tekrar göstermek istediği ideolojik emek biçimleri, göstergenin kayganlığı ve boşluğundan sıyrılmıştır müzik.
Müziğin, kendi içine kapalı biçimselliğinin ötesinde, yas tutmayı da içeren toplumsal sorumluluk talebini karşılamayı da içerdiği düşünülürse, bu durumda yasın etiği dil ile müzik arasında bir yere yerleştirilemez mi?15 Derrida yıkıcı kişisel kayıp ve kesintisiz konuşma yani ‘müziği tek kulakla duyma’16 söz konusu olduğunda, dilin yenilgisini, başarısızlığını vurgular. Loy’un şiirinde kaybın temsili ve böylesi bir kaybın temsilinin imkânsızlığı cazdakine benzer. Loy’un işlerinin yas tutmaya verilen bir cevap olarak ‘cazımsı bir karşı ağıt’ olduğu söylenebilir.

Dipnotlar:
1. Loy, ‘Notes on Existence’, Lunar Baedeker içinde, s. 312.
2. Kouidis, Mina Loy; Burke,“New Poetry and the new woman”(37-57); Schaum, Moon-Flowers Out of Muck; Augustine, Mina Loy; Arnold, Mina Loy and the Futurists; Schreiber ve Tuma, Mina Loy; Peppis, Rewriting sex.
3.Freud, Mourning and Melancholia (1917), Standard Edition of Complete Psychological works of Sigmund Freud.
4. Fussell, Great War and Modern Memory, s. 21.
5. Loy, Paul Blackburn ve Robert Vas Dias ile röportaj.
6. Loy’un fütüristleri hedefleyen şiirleri bu stratejinin en iyi örneği oluşturur. Loy, Last Lunar Baedeker, s. 32..
7. Burke, Becoming Modern, s. 322; Loy, The Lost Lunar Baedeker. (Loy’a göre, caz ve serbest vezin ritimsel bir diyalog içindedir. Çünkü serbest şiir aynen cazda olduğu gibi düzenli bir ritme, uyağa ve cümle dizimine sahip değildir.)
8. Sacks, English Elegy, s. 1.
9. Spargo, Ethics of Mourning.
10. Rice, It Don’t Mean a Thing if It Ain’t Got that Swing.
11. Loy, Lost Lunar Baedeker.
12. Derrida, Mémoires, s. 35.
13. Santner, Stranded Objects.
14. Derrida, Work of Mourning, s. 75.
15. A.g.e, s. 72.
16. A.g.e, s. 34.
Tanya Dalziell, ‘Mourning and Jazz in the Poetry of Mina Loy’, Modernism and Mourning, ed. Patricia Rae içinde (Lewisburg: Bucknell University Press, 2007), s. 102-117.

Kısaltarak Çeviren: Anita Sezgener
CİN AYŞE FANZİN, SAYI 2, "KADINLARIN DADASI" özel sayısı