24 Aralık 2021

DENİZ BAŞAR. Foto Aydın’da çekilen bir vesikalığın konuştuğudur

 


 

Yağmur kadar İzmirliyim diyen çok sevdiğim şair bir kadınla

Ne kadar da ayrılıyoruz şu noktada

Ben hiç sevmedim İzmir’i

Zannımca o da pek sevmezdi beni

Ama bugün upuzun yürüdüm İzmir’i

Sis kadar dağlı gibiydim

Denizi görüp şaşırmış gibiydim

 

Sabahtan öğlene hep yağmur bazen şemsiye yürüdüm

Bütün yeniyetmeliğimin geçtiği sokakları turist gibi gezince

– Ne desek ki bu duyguya? Ne desek? –

İnsanın bütün bedenindeki hücreler her yedi senede bir

                        tamamen değişirmiş

Neredeyse iki yedi sene geçmiş

Ben ayrılalı İzmir’den

İlk yedi sene kaçış, ikinci yedi sene dönüşle geçen

 

On dokuzunda yok yere ölen kardeşimin            

                        okulunun olduğu sokağa girdim sebepsiz

Kendi liseme gittim sonra

Hiç sevmediğim liseme

Lise bitince çok güzel bir vesikalığımı çeken fotoğrafçıya uğradım

Öylesine yani bunlar hep

Sırf Karşıyaka’dan Göztepe vapuru kalkıyor diye o saatte 

Fotoğrafçı tanıdı yüzümü

Sandığım kadar değişmemişim demek

 

Yine çok güzel iki tane vesikalık çektirdim

Maden suyu ikram etti onu içtim

Konuştuk biraz, neler yapıyorsun dedi

Kanada’ya gittim doktora yaptım dedim

Gurur gibi bir şey duydu galiba

Neden bilmem ben de sevindim

Şimdi İstanbul’a gideceğim dedim

Herkes İstanbul’a gidiyor dedi

O sırada bastı kesti fotoğrafları

Teşekkür edip yağmura çıktım yine

 

Göztepe İskelesine geçtim

Kaç defa üstünden atlamayı düşündüğüm üst geçitten

Gıpgri denize baktım

Liseden bir dostum aradı, doğum günüydü

Korkarak belki de kalbimin yeniden aşka çaldığını anlattım

Sessiz bir coşkuyla dinledi ‘aman’ dedi, ‘aman’

‘Dilimizi ısıralım’

 

 

 

Devran döndü ben döndüm

Neler geçti başımdan, ben nelerden geçtim

Doğduğum kenti ilk defa bu kadar gamsız gezdim

Meğer ne güzel flâneuselük edilirmiş İzmir’de

Artık bu kentin hiçbir dar kafalılığına dolanmadan

            tıknefesinde boğulmadan

                        ve darboğazında yorulmadan

                                                yürümeyi öğrendim

 

Şimdi güneş açtı ama sonra yine yağar

            ‘İzmir havası, n’olcak işte’ diyor ikidir vapurcu

Gökkuşakları çıkmıştır olur olmaz her yerde şimdi

Otobanların üstünde ve üstgeçitlerin

Kadınlardan en çok Aysel Gürel şimdi İzmir

Ve kentte avantgardlığa bir götlük daha yer açılmış sanki

Ben gideli beri dövmeler çeşitlenmiş

                        susuz sek tuğra tuğra

                                    diktatör imzası değil artık sade sanki  

 

Yanımda dolaştırdığım tuğla gibi yeni çevrilmiş dünya edebiyatlarına

Delaleten belki de 

Bugün menümüzde Latin Amerika edebiyatı var

Roberto Bolaño – 2666

‘Çal bir rembetiko’lu bağzı iskelelerden geçip

            içinde gitmek olan kaç fal baktırmıştım ben

                        taaa o zamanlar aslında

Gazi Kadınlar Sokağı’nda

 

Ve yanımdaki çocuk, beynimi okuyor sanki

Dönüp bana diyor ki, ‘isterseniz, rahatsız ediyorsak yani,

öte masaya geçebiliriz’

Şaşırıyorum ve seviniyorum bu inceliğe

Bu yazıya ve yazana gösterilen kendiliğinden saygıya

Gülümseyip teşekkür ediyorum

Galiba artık iyileşiyorum

Daha rahat gülümsüyorum

 

Ve hiç inandırıcı gelmiyor şu an bana

Kanada diye sade kış bir ülke olması bu dünyada

Bu Akdeniz güneşinin ve yağmurunun altında

Bir uyuyan güzel masalıymış aslında 

                                    ya da uzun bir koma

Yedi yıl koyduğum düşler bir cam tabuta

gelenin geçenin dönüp de ibret aldığı

Ha bir de azar azar tükettiğim 

            mevsimler boyu erteleyip de güneşini

            vücudumun bütün D vitamini

 

O sonsuz kış da değil, o sonsuz Protestanlık

Kalvinizm, Presbiteryenlik ve diğer hizipleri

                        ve de iç kıyıcı Cizvitlik

Bizim bilmediğimiz başka bir açlığın coğrafyası

Komada gördüğüm öte tarafın düşleri ve kabusları

Şimdi yaşayanların dünyasında hiçbir şey ifade etmiyor 

Meğer ki ben sandığım gibi yaş da almamışım

Bir ölüm uykusunda görülen kabuslardan ibaretmiş her şey

Uyandığımda her şeyin daha iyi olacağı umuduyla

Bir buzulun içinde bilincim hariç her yerim kilitli

ama var kalmışım

 

Ya işte böyle İzmir

Seni sevmem, sen de beni sevmezsin ama

Bak dertleşiyorum seninle

Az değişmiş gördüm seni

Tramvay güzel olmuş ama yakışmış sana

Keza boynuna taktığın yeni bir inci misali

Karantina İskelesi de öyle

Biraz absürd olsa da, şu geçtiğimiz günlerde

 

Sen de beni az değişmiş gördün galiba

Hala kısa şortlar ve uzun tişörtler giyiyorum

Ve eski deli cesaretim geliyor, yeniden

Korku bir D vitamini eksikliğiymiş meğer

Denizsizlik ve güneşsizlikten menkul 

bir ufuksuzlukmuş aslında korku

 

Bak şimdi canım İzmir

Anlatmalara doyamıyorum 

Seni hiç bırakmayan çocukluk arkadaşlarımı küçümserdim hep

Artık anlıyorum

Burada ölürüm dediğim yere bir ev yaparım diyen 

Diyarbakırlı şairi de anıp

Ben seninle ölmeyeceğim ama İzmir

 

Adını duymamış insanlara adını öğrettim ben İzmir

Sen de onların adını duymamışsındır

Adın Haiti’den geçti

Ghana’dan

Sicilyalı ve Atinalı haberdardı ama varlığından

Kosta Rikalı bir Yahudi de biliyordu seni

Ki hamursuz değildi yediğimiz çörekler konuştuğumuzda 

Ve ben daha ana dili Ladino olan Karagözcüler üzerine

araştırmaları okuyup 

(neye olduğunu bilmeden)  

Sevinmemiştim

 

Yandaki çocuklar felsefe yapıyor

Kutsal kitaplar, Türklük ve Kuran ve Kavimler Göçü

Mitolojiler, ölüm, yaşam, mevsim geçişleri 

‘Ateşin başında anlatılan hikâyeler hepsi’ diyor biri

Yaa İzmir 

Akdeniz’in doğusunda çayla kahveyle

Rakıyla ayranla

Böyle şeyler konuşuluyor

Herkes deli gibi okur çenesi çıkana kadar konuşur burada

Ama cahil der herkes yine de kendine

Ben ne cehaletler gördüm halbuki

Sonsuz kışmış meğer

Kıblesi kapitalizm olan bir karanlık çağ imiş

Hey gidi hey

Ne kadar oldu böyle şeyler duymayalı yolda, sokakta?

Meğer ki muhabbetin de mazotu güneşmiş

 

Neyse İzmir

Bu suadedeyi burada bir teğel atıp kapatayım diyorum

Yine görüşürüz zaten deyip

Bacaklarına güneşi esirgemeyen kadınlara bakıyorum

Mottosu ‘dünyaya bir de yakından bakın’

Olan bir kitapçı burası

Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nin sonunda

(İsmi Kıbrıs Şehitleri Caddesi olan bir yerin

            bu kentin en güzel aylaklık edilen ve en kozmopolit yeri olması

                        sence de bir oksimoron mudur İzmir?)

 

Sonra bir vapura binip ayrılıyorum

Daha sonra yine uzağa gideceğim çünkü

Dünyaya bir de yakından bakmak için

Hep daha uzağa gideceğim

Hong Kong’a ve Tokyo’ya, 

            mutlaka selamlarını ileteceğim.  


Cin Ayşe 16, ÇOCUK(LUK) DOSYASINDAN

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok: