Yağmur kadar İzmirliyim diyen çok sevdiğim şair bir kadınla
Ne kadar da ayrılıyoruz şu noktada
Ben hiç sevmedim İzmir’i
Zannımca o da pek sevmezdi beni
Ama bugün upuzun yürüdüm İzmir’i
Sis kadar dağlı gibiydim
Denizi görüp şaşırmış gibiydim
Sabahtan öğlene hep yağmur bazen şemsiye yürüdüm
Bütün yeniyetmeliğimin geçtiği sokakları turist gibi gezince
– Ne desek ki bu duyguya? Ne desek? –
İnsanın bütün bedenindeki hücreler her yedi senede bir
tamamen değişirmiş
Neredeyse iki yedi sene geçmiş
Ben ayrılalı İzmir’den
İlk yedi sene kaçış, ikinci yedi sene dönüşle geçen
On dokuzunda yok yere ölen kardeşimin
okulunun olduğu sokağa girdim sebepsiz
Kendi liseme gittim sonra
Hiç sevmediğim liseme
Lise bitince çok güzel bir vesikalığımı çeken fotoğrafçıya uğradım
Öylesine yani bunlar hep
Sırf Karşıyaka’dan Göztepe vapuru kalkıyor diye o saatte
Fotoğrafçı tanıdı yüzümü
Sandığım kadar değişmemişim demek
Yine çok güzel iki tane vesikalık çektirdim
Maden suyu ikram etti onu içtim
Konuştuk biraz, neler yapıyorsun dedi
Kanada’ya gittim doktora yaptım dedim
Gurur gibi bir şey duydu galiba
Neden bilmem ben de sevindim
Şimdi İstanbul’a gideceğim dedim
Herkes İstanbul’a gidiyor dedi
O sırada bastı kesti fotoğrafları
Teşekkür edip yağmura çıktım yine
Göztepe İskelesine geçtim
Kaç defa üstünden atlamayı düşündüğüm üst geçitten
Gıpgri denize baktım
Liseden bir dostum aradı, doğum günüydü
Korkarak belki de kalbimin yeniden aşka çaldığını anlattım
Sessiz bir coşkuyla dinledi ‘aman’ dedi, ‘aman’
‘Dilimizi ısıralım’
Devran döndü ben döndüm
Neler geçti başımdan, ben nelerden geçtim
Doğduğum kenti ilk defa bu kadar gamsız gezdim
Meğer ne güzel flâneuselük edilirmiş İzmir’de
Artık bu kentin hiçbir dar kafalılığına dolanmadan
tıknefesinde boğulmadan
ve darboğazında yorulmadan
yürümeyi öğrendim
Şimdi güneş açtı ama sonra yine yağar
‘İzmir havası, n’olcak işte’ diyor ikidir vapurcu
Gökkuşakları çıkmıştır olur olmaz her yerde şimdi
Otobanların üstünde ve üstgeçitlerin
Kadınlardan en çok Aysel Gürel şimdi İzmir
Ve kentte avantgardlığa bir götlük daha yer açılmış sanki
Ben gideli beri dövmeler çeşitlenmiş
susuz sek tuğra tuğra
diktatör imzası değil artık sade sanki
Yanımda dolaştırdığım tuğla gibi yeni çevrilmiş dünya edebiyatlarına
Delaleten belki de
Bugün menümüzde Latin Amerika edebiyatı var
Roberto Bolaño – 2666
‘Çal bir rembetiko’lu bağzı iskelelerden geçip
içinde gitmek olan kaç fal baktırmıştım ben
taaa o zamanlar aslında
Gazi Kadınlar Sokağı’nda
Ve yanımdaki çocuk, beynimi okuyor sanki
Dönüp bana diyor ki, ‘isterseniz, rahatsız ediyorsak yani,
öte masaya geçebiliriz’
Şaşırıyorum ve seviniyorum bu inceliğe
Bu yazıya ve yazana gösterilen kendiliğinden saygıya
Gülümseyip teşekkür ediyorum
Galiba artık iyileşiyorum
Daha rahat gülümsüyorum
Ve hiç inandırıcı gelmiyor şu an bana
Kanada diye sade kış bir ülke olması bu dünyada
Bu Akdeniz güneşinin ve yağmurunun altında
Bir uyuyan güzel masalıymış aslında
ya da uzun bir koma
Yedi yıl koyduğum düşler bir cam tabuta
gelenin geçenin dönüp de ibret aldığı
Ha bir de azar azar tükettiğim
mevsimler boyu erteleyip de güneşini
vücudumun bütün D vitamini
O sonsuz kış da değil, o sonsuz Protestanlık
Kalvinizm, Presbiteryenlik ve diğer hizipleri
ve de iç kıyıcı Cizvitlik
Bizim bilmediğimiz başka bir açlığın coğrafyası
Komada gördüğüm öte tarafın düşleri ve kabusları
Şimdi yaşayanların dünyasında hiçbir şey ifade etmiyor
Meğer ki ben sandığım gibi yaş da almamışım
Bir ölüm uykusunda görülen kabuslardan ibaretmiş her şey
Uyandığımda her şeyin daha iyi olacağı umuduyla
Bir buzulun içinde bilincim hariç her yerim kilitli
ama var kalmışım
Ya işte böyle İzmir
Seni sevmem, sen de beni sevmezsin ama
Bak dertleşiyorum seninle
Az değişmiş gördüm seni
Tramvay güzel olmuş ama yakışmış sana
Keza boynuna taktığın yeni bir inci misali
Karantina İskelesi de öyle
Biraz absürd olsa da, şu geçtiğimiz günlerde
Sen de beni az değişmiş gördün galiba
Hala kısa şortlar ve uzun tişörtler giyiyorum
Ve eski deli cesaretim geliyor, yeniden
Korku bir D vitamini eksikliğiymiş meğer
Denizsizlik ve güneşsizlikten menkul
bir ufuksuzlukmuş aslında korku
Bak şimdi canım İzmir
Anlatmalara doyamıyorum
Seni hiç bırakmayan çocukluk arkadaşlarımı küçümserdim hep
Artık anlıyorum
Burada ölürüm dediğim yere bir ev yaparım diyen
Diyarbakırlı şairi de anıp
Ben seninle ölmeyeceğim ama İzmir
Adını duymamış insanlara adını öğrettim ben İzmir
Sen de onların adını duymamışsındır
Adın Haiti’den geçti
Ghana’dan
Sicilyalı ve Atinalı haberdardı ama varlığından
Kosta Rikalı bir Yahudi de biliyordu seni
Ki hamursuz değildi yediğimiz çörekler konuştuğumuzda
Ve ben daha ana dili Ladino olan Karagözcüler üzerine
araştırmaları okuyup
(neye olduğunu bilmeden)
Sevinmemiştim
Yandaki çocuklar felsefe yapıyor
Kutsal kitaplar, Türklük ve Kuran ve Kavimler Göçü
Mitolojiler, ölüm, yaşam, mevsim geçişleri
‘Ateşin başında anlatılan hikâyeler hepsi’ diyor biri
Yaa İzmir
Akdeniz’in doğusunda çayla kahveyle
Rakıyla ayranla
Böyle şeyler konuşuluyor
Herkes deli gibi okur çenesi çıkana kadar konuşur burada
Ama cahil der herkes yine de kendine
Ben ne cehaletler gördüm halbuki
Sonsuz kışmış meğer
Kıblesi kapitalizm olan bir karanlık çağ imiş
Hey gidi hey
Ne kadar oldu böyle şeyler duymayalı yolda, sokakta?
Meğer ki muhabbetin de mazotu güneşmiş
Neyse İzmir
Bu suadedeyi burada bir teğel atıp kapatayım diyorum
Yine görüşürüz zaten deyip
Bacaklarına güneşi esirgemeyen kadınlara bakıyorum
Mottosu ‘dünyaya bir de yakından bakın’
Olan bir kitapçı burası
Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nin sonunda
(İsmi Kıbrıs Şehitleri Caddesi olan bir yerin
bu kentin en güzel aylaklık edilen ve en kozmopolit yeri olması
sence de bir oksimoron mudur İzmir?)
Sonra bir vapura binip ayrılıyorum
Daha sonra yine uzağa gideceğim çünkü
Dünyaya bir de yakından bakmak için
Hep daha uzağa gideceğim
Hong Kong’a ve Tokyo’ya,
mutlaka selamlarını ileteceğim.
Cin Ayşe 16, ÇOCUK(LUK) DOSYASINDAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder