Masanın üstüne bıraktıklarım anlık bir telaşımdan yere döküldü
tüm bunlar olurken
anlık telaşın anatomisinde süzülürken
çarpık bir dörtgenin içine hapsolduğumu gördüm
sesi olmayan sadece sivri köşeleri olan
oradan oraya seni savrultan
savruk bir şekilde dişlediğin o eti yermişçesine
hiçbir tat almaksızın
sadece dişlerine çarpışının katılığında
hiçbir arzu aramaksızın yaşadığın bu anda
bu anda savrulurken
Sisifos’un kayası bir aşağı bir yukarı ilerlerken
o kadar zamanın da yok
bu kısa zamanda
en manasız anılarında küçük çarpışmalardan ibaret hayatını değiştirdiğinde
büyük yollara kendini, önüne bakmadan bırakırsın
kanımın donmaması için adımlarımı sıklaştırıyorum
üstüme vazife olması için adımlarımı sıklaştırıyorum
o kadar hızlı atıyorum ki
kaybolurken içlerinde kül olmuş bir kuğu gibi
adımlarıma olan direncimin azaldığını görüyorum
adımların kesildiğini
yerden kesildiğimi
bir baş kaldığımı boşlukta
fark ediyorum
her yerinden kopsan da
başın seninle yürüyor
bu coğrafyada üstüne endam giydiğin elbiselerin bir karşılığı vardır
diğer sayfada eller yere inmiş emekliyor
çok şey yapmanın üstünlüğü
parmaklarındaki
çünkü her çok şey,
çokluk getiren her şey
var olmaya dair bir ilerleme hali
iler le me hali
yan yana gelmiş noktalar
kuyrukta bekleyen insanlar
ya da o gerdanlığın gitgide büyüyen taşları
her çokluğun artan bereketi
her üstünlüğün üzerindeki sevinci
artan hep artan sevinci
hep üste bakmanın sevinci
yaratana her çoğalmayı bel bağlama hali
belini tutan iki el
sensin
tüm günahlarını üstüne yıkmak için, tersten oku,
bize önce günahı öğretiyorlar, belki de tek iyi şey bu,
çoğalmıyoruz, azalıyoruz günlerdir
çoğalmak için azalıyoruz
CİN AYŞE FANZİN, SAYI 16
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder