Kesik Dil
Dünyanın damından kan damlıyor.
Sokaklara, mahallelere, caddelere, meydanlara, parklara, otoparklara, tren raylarına, tüp geçitlere, tünellere, köprülere, tali yollara, köprü altlarına, anayollara, e-5 karayoluna, çevreyoluna, alışveriş merkezlerine, süper hiper marketlere, pazar yerlerine, topluca konduruluvermiş evlere, pencereleri aynalı kara gökdelenlere, dikenli tellerle çevrili sitelere, güvenlik kabinlerine, okul bahçelerine, hastane koridorlarına, koğuşlara, hücrelere, duraklara, otogarlara, havaalanlarına, bakanlar kurulu toplantılarına, öğretmen odalarına, mahkeme salonlarına, askeri şuralara, iş yemeklerine, ithalatçılar birliğine, milli güvenlik kurulu toplantılarına, ödül törenlerine, yardım kampanyalarına, sınav komisyonlarına, iş başvurularına, mülakatlara, mesaj kutularına, manşetlere, başyazılara, sanal duvarlara, ödül jürilerine, sempozyum komitelerine, film setlerine, prova sahnelerine, senaryolara, roman taslaklarına, notalara...
damdamdam tımtımtım tıptıptıp şıpşıpşıp pıtpıtpıt
Beyazları daha beyaz renklileri daha renkli yapan, deniz ferahlığı veren, kireci suyu lekeyi söken atan ariyel persil omo bingo cif ace temizleyemiyor, balerinacif skoçbirayt vileda kağıthavlu beşyüzbinkatlı tuvalet kağıtları çekemiyor bu kanı.
Giderler, kanalizasyonlar tıkanıyor mazgalların kapakları havaya uçuyor kabuk bağlamamış yaralar, kemikler, ezilmiş başlar, elleri bağlı kollar, bilekleri bağlı bacaklar kibritler, izmaritler, göz göz delikler tırnaklar, saçlar, etler, terle yırtılmış duvaklar, kırmızı kurdelalar, beşibiyerdeler, yanık kokulu çığlıklar, ıpıslak kirpikler, bakışsız gözler; kesilmiş, çizilmiş, kopartılmış meme uçları, yırtılmış kızlık zarları, yaralı amlar, pörsümüş sikler yanmış dallar, kavruk yapraklar, kömür karası ağaç gövdeleri, yıkık damlar, kırık pencereler, delik deşik duvarlar kesilmiş köpek bacakları, memeden zorla kesilmiş buzağı gözleri, asıldıkları çengellerde gözleri apaçık levrekler, koyunların yüzülen derileri, kemiklerinden ayrılan ilikleri, ağlamaklı kedi miyavlamaları... giderler, kanalizasyonlar, mazgallardan taşıyor.
damdamdam tımtımtım tıptıptıp şıpşıpşıp pıtpıtpıt
Yağmur duaları tutmuyor. Beklenen yağmur yağmıyor. Seller akmıyor. Arap kızı cama yapışmış ağlıyor. Defterini eline alıyor. Gördüklerini, dilinden ve derisinden kestiği parçalarla not ediyor. Akan kanına serçe parmağını batırıyor. Gagalarından öpe öpe kuşlar kondurduğu kenar süsleri çiziyor.
Düşbazın Dili
Güneşi ısırdın. Ağzın yandı. Yanmayı sevdin. Yandın. Yandın. Dilin küçüldü. Yok. Şimdi. Ayna tuttun. Ağzına. Bir dil uzandı aynadan. Gök mavisi. Yağmurdu. Kardı. Çandı. Kuştu. Dilindeydi. Hepsi. Dildi. Dilin değildi. Sanki. Güneş dilindi. Dilin miydi? Bilemedin. Off! dedin. Aklın karıştı. Çok değil gerçi. Ama dilsizdin. Ne yapabilirdin ki? Yoruldun.
yaprakların üzerindesin sereserpe yatıyorsun taze güneş doğuyor ağzından kuşlar yatıyorsun sen gözünü ovuşturuyorsun yanıyor gözün ovuşturuyorsun durmadan kırmızı balık düşüyor avcuna ölmüyor yüzüyor avcunda kırmızı gözünün bebeğinde kılçık cımbız lazım yok ayna lazım yok gözünün kenarından incecik kan sızıyor siliyorsun sızıyor siliyorsun sızıyor durmuyor vazgeçiyorsun kan akıyor kılçık retinaya ilerliyor kan sızıyor silmiyorsun
gözlerin dile geliyor:
diyor: üşüdüm.
ellerinle kapatıyorsun gözlerini.
diyor: karanlık. az ışık.
parmaklarını birbirine daha da sıkı yapıştırıyorsun.
diyor: kırmızı.
ne yapacağını bilemiyorsun. uyanacağım diyorsun uyanacağım dayan.
biliyorsun, gözünü kandırıyorsun. göbek deliğinden yaşlar boşanıyor. ağlıyorsun ağlıyorsun ağlıyorsun. karnın deniz şimdi. balıklar yüzüyor. kıyında güneşleniyorlar. seviniyorsun.
gözün dile geliyor yeniden:
diyor: bittim. tükendim. dayanamıyorum. nerdesin?
duymuyorsun. o esnada sen, ayı ısırıyordun. parçalayamayıp hepsini ağzına atıyordun. ağzın kamaşıyordu. aydan dil biçiyordun kendine.
Çanlar çalıyordu. Çığlıklar dökülüyordu.
Döndün durdun döndün durdun. Ağzının kenarındaki ay ile güneş parçalarını toparladın avcuna. Saksıya diktin. Gözünü tuttun üstüne. Yaş döktün. Gözüne toprak kaçtı. Aynaya baktın. Gözün kıpkırmızı. Yüzünü yıkadın. Gözün kustu toprağı. Lavaboda bir kılçık. Yüzünü kuruladın. Saksıyı sehpaya bıraktın. Pencereleri açtın. Uyudun.
Gebe Dil
1. gün: Yatağın ortasına jiletle bir daire çizdim. Çizdiğim yerlerden bahçe makasıyla kestim. Boşluğa bir kova yerleştirdim. Sol kulağımı dayadım. Bekledim. Kalktım baktım kova boştu. Sağ kulağımı dayadım. Bekledim. Kalktım baktım kova, yine boştu. Uyuyakalmışım.
2. gün: Bıçağın ucuyla karnımı deldim. Deldiğim yeri dibe yana iğneyle yavaşça genişlettim. Yüzükoyun yattım. Bekledim. Uyuyakalmışım.
3. gün: Uyandım. Kalktım. Önce kovaya baktım. Taze yeşil cevizler. Çatlıyor, yarılıyorlar. Kabuklarını topladım. Avcumu, parmaklarımı kınaladım. Üç ceviz yedim. Susadım. Sürahideki tarçınlı karanfilli limonlu sudan içtim. Karanfili tükürdüm. Elimin üstüyle ağzımı sildim. Yüzükoyun yattım. Uyumak için çabaladım.
4. gün: Fısıltılara uyandım. Parmaklarım, bacaklarım, sırtım, boynum, kollarım, saçlarımda salyangozlar. Kımıl kımıl. Her kafadan bir ses çıkıyor sandım. Kavga ediyorlar sandım. Yahut yollarını kaybetmişler. Anlamadım. Uyandığımı görüp sustular. Karnımdaki delik tıkanmıştı.Temizledim. Deliğin etrafını elimdeki kınayla çizdim. Durmuş beni izliyorlardı. Gözlerimi sımsıkı yumdum. Yüzükoyun yattım. Bekledim.
5. gün: Tıp tıp tıp tıp... Tıp. Tıp. Tıp. Gözlerimi açtım. Sesi dinledim. Demek dedim bitti. İçim dışa aktı gitti. Oh! Döndüm. Sırt üstü yattım. Üzerimde kalan son salyangozlar da benimle beraber döndüler. Neden onlar da gitmemişti ki? Nefes aldım verdim, aldım verdim. Sırtıma, karnıma, kasıklarıma gönderdim. Gerindim. İşte tam o an esnedim. Serçe parmağımın ucundan yavru bir salyangoz ağzıma düştü. Bu dedim hiç olmadı şimdi. Tam bitti derken. Dudaklarımın arasına yerleşti. Dudaklarımı kapatamadım. Sonra sırayla bir iki üç... Bunu sevmedim. İçimden yeniden cılk cılk sesler gelmeye başladı. Nefesim hıklı mıklıydı. Gözbebeklerim tavana yapışık. Kör olacağımı sandım. Olmadım. Esnedim esnedim esnedim. Ağzım çatlayacak sandım, yüzüm ortadan ikiye ayrılacak. Olmadı. Ağrıyan başımı yastığa gömdüm. Göz kapaklarım yapış yapış. Uyudum.
6. gün: Uyandığımda içim boş karnım toktu. Dudaklarım kupkuruydu. Dilimde kan tadı. Dedim allah allah. Kalktım. Su içtim. Limon midemi yaktı. Aynanın karşısına geçtim. Karnımda, memelerimde, boynumda, yüzümde minik oyuklar, delikler. Parmağımla gezdim gözümde. Tek tek. Kırmızı kahve. Kimi ıslak, kimi kurumaya yüz tutmuş. Kabuğa durdu duracak. Yatağın ortasındaki oyuktan elimi kovaya uzattım. Salyangozların karınları şiş şişti. Yavrular büyümüştü. Horluyorlardı. Parmağımla dürttüm. Uyanmadılar. Yorulmuşlardır dedim, kolay mı? Bıraktım. Ben de yorgundum. Uyudum.
7. gün: Uyandım. Karnımdaki deliği diktim. Diktiğim yerin etrafını ojeyle çizdim. Saçlarımı taradım. Dudağımı boyadım. Yeşil taşlı yüzüğümü taktım. Kulağıma tuttum. Bir ala geyik ile kara balığın havuzda boğulmalarıyla biten pıtraklı aşk hikâyelerini anlatıyordu. Of dedim, amma hikâye! Siyah elbisemi giydim. Kovayı aldım. Sokağa çıktım. Lambalar sönmemişti. Etraf tenhaydı. Soluk sarı ışığı, camları lekeli arabasıyla poğaçacı önümden geçiyordu. Arabanın ağzından buhar yükseliyordu. Yüzü gölgeli poğaçacıya günaydın dedim, bana bir sade poğaça lütfen. Buyrun dedi, durdu, baktı, başını kaşıdı rüzgâr dedi esti esecek, inceymiş üzeriniz, size de günaydın. Poğaçamı ısırdım. Ağzımda dağıldı. İçime sıcaklık yayıldı. Yağlı parmaklarımı elbiseme sildim. Kiliseye yürüdüm. Dönerli merdivenlerden dura dinlene kuleye çıktım. Kovayı duvarın üstüne bıraktım. İpi tuttum. Çektim. Çektim. Dan, dan, dan, dan, dan... Kova bir iki zıpladı yerinde, durdu. Mıhlanmıştı. İpi vargücümle çektim bu sefer. Kova devrildi. Rüzgâr coştu. Salyangozlar gökte uçuyor yeni görev yerlerini arıyorlardı. Dilim ceviz doğurdu.
CİN AYŞE 19, BAHAR 2023