C.azu bizi alsa La Danse du Sabbat Döneriz. Dimi
[B]ones often do not exist prior to the flesh [...] I believe in an ordered, structured universe where all phenomena are interrelated and imbued with spirit. [...] I like to think of them as performances and not as inert and ‘dead’ objects [...] the object/event [...] is ‘enacted’, it is both a physical thing and the power that infuses it.
Gloria Anzaldua, Borderlands
Delirmeye yetmedi. Hiç yetmez, tam bi delilik.
Dahasını dağlar kaçınır, beklemek öğrensek daha bile
yetmeyeceğini, dağlar bilir.
Toprak gibi bekliyoruz, kayaç gibi kat be kat asırlar deviren
sabrın başına
toplaşıyoruz bedenli bedensiz. Dere boyunda sabırsız bir sabırla bir bir
ve birebir her birimiz sin fronteras
sıkılıyoruz. C.azu bize gelse. İçimizden yakına. Dahasını dağlar
çiğ kokulu parlak yanakları iç organ. Rahvan giden ya kıpırtısız
dizemli pozlarda ebediyen sıkılıyoruz. Dağlar dize gelir dimi
Dizler toprağa ve yanındakine dokunmuş, ağırdan alıp uzun bi sıkılmak şakrak
ama durgun çıt yok istedik ve öyle de yapıyoruz. O benim ben senin köklerinden
avuçluyor onun biri kim geçerse eline oradan başkası bitiyor bitimsiz bekliyoruz.
Dağlar bekler dimi
Daha memeli olanlarımız yuvarlayıp, kaba etleri konforlu oturanlarımız
yerleşip, saçlarından kolundan bağdaşıp, belli kemikleri belli eğriliklerde
duranlarımız doğrulup bizi, kanlı canlı katışıp dolanıp
Hiç
alışkın olmadığımız, sıfır aşina, en garip ama o kadarı da olmaz dozda,
sakınmadan hiç bilmeden sıkıla sıkıla sabır kıyamet zorla oturuyoruz diz dize.
Sıkılıyoruz olur da nasipse
delirmeye. Koltukların altından tozdan ve kıldan uzayıp belli süreleri tutanlarımız
bırakıyor, göz altlarında ve kollarında torbalarla yükünü boşanıp, akşamdan sıkılmaya
yatırılmış canlarımız kalkıp,
beklemeye son kerte yatkın kağıtlara basılıp. Silinmeye dirençli derinliğe dolarak sırasız.
Dokungaçlarından kıkırdayan kemiğinden uzunlu kıssalı, dağlar unutur dimi
Parçalarda ayrı ayrı ortaklaşarak
ayrılıyoruz bütün bir biz olup, aramızda kalan boşluklardan gir çık dolan kendimize
geliyoruz.
Esemplastik baş gövde bacaklara, isimlere parça parça ve arta kalan bizden işte o şey’le
bakıyoruz. Çok iyi bakıyoruz o artık her neyse o şey’le, senden artan, ondan kalan fazla
Dağlar bakınır bakmak yırtılır saçma bir yerinden
bakıyoruz biz işte.
Onun bize bakmış olduğu ezelden sonra, ancak ezelden sonra gelebilecek
bu kutlu anda.
Bütünü anlamak için parçalarda bozduğumuz o büyü şimdi dönüyor.
Re-enchanted bu dünya yekten yepyeni dönüyor bize
tüm dünyalardan dünyalar kadar sevmelerden geri. Sıkılmanın adabınca
ileri bekliyoruz kadarı yok yeteri
back into a Whole
beklemenin icabı with a quiet dignity. C.azu bizi al. Aldınsa da hissettir bunu.
Bunu bütün ellerinle mümkünse. Parmaklarına bölünmenin arta kalan hesabıyla gör.
Bekle bizi biz
bekleye bekleye
bi bakmışız bakmak çekilmiş iddiasından, her şey aynı anda her yanda görülmüş.
Uzaydan görülmüş uydulardan ekranlardan dünden ve hepten.
Bi gördük ki aralanıyor ne görsek ortadan yeni ortalar ediniyor ortalı
ismini henüz koymadık hisler uyanıp uykusundan ani ürküyor. Dağlar ürker dimi
Ekose tarlalar giyinmiş kabuklu C.azu parçalı dökümlü içini ele verir örtüler kesip üstüne,
uc uca bindirip farklı sebeplerden örtüleri katlayan tavrıyla tanıdık ama çok
öte dikmeler,
iğne iplik iziyle tarihler düşmeyi, geriye kaysa beriyi bırakmadan öteyi değişmeyi biliyor.
Tadını almış kıvamını karmış bağları bağlıyor bağ bağ bağlı aramızda kalıyor bağında meşrebinde. Bağlanıyoruz. Ayrılıklarımızdan. Kayalara serilmiş ıslak gömlekleri aramızda
pay edip sanki senin için dikilmiş gibi oldurmayı tedavülden kaldırıyor.
Oturmayan kumaşlara potluk yamayıp beni de akşamlı sezgili onun zaten içinde var delirtiyor keşke.
Kırış kırış hatıralar biz
deliriyoruz. Gibi oluyor. Ha sanki. Onun zaten canımın içine çektiğini aksırıp
hep bir ağızdan
flörtümüz mübarek. Gahi duyuluruz
rüzgarla her koldan. Deliriyoruz. Dimi.
Şenlik canıyla kıvranır ateşler yoksul. Kıvrak bazen tutuluyoruz sağdan soldan.
Dağlar tutunur
bakınız ay tutulur dönerek yine buramdan şen, senin neren kanıyor.
Toplaşıp hep bir saçaktan aktığımız sularda yalpa vurur kalbi C.azu yan yatar
ona mahsus organlardan
bize kaktüsler yapar. Kırptıkça gözleri tüylü kapakları uzun sarı mahluk
tozlu kaçar gözlerimizden ağlatınca evet diyoruz bu ondan bu görüntü
hangimizin yaşı başka diğerinden, erdiğimiz ona matuf.
İyi bakılmış elmacıklardan kemiklerden kütürt diye yarılarak külünü püskürdüğü
tepeler oluyoruz dokulu hormonlu sıra sıra sırayı bozan. Dağlar dizilir dimi
Karnında dövülmüş onun madeni, beni eridiğim patikadan tanıyor, eh seni zaten.
Kaba figürlerime ince detaylar. Resmolunan şey benzemeyi unutuyor.
Kasıtla dev ve emanet parantezlerin kayırdığına. Açıyor derin bir soluk
hepimizi alır vadinin ortasına, ilktir, öncedir, tektir, bir yarıktan öğütlüyor.
Düğümlüyor yüksek ve nemli yerlerinde ışıksız çemberleri
iç içe geçirip kendine bir mundi. Çevirdiği doğru. Dışarlayıp.
C.azuluk
içeriğini sindiren asfalt zeminlerden çekilip ayakları rap rap
çemberlere bir iki geçişmeyi gerektiriyor. Dağlar büyür dimi
Self tahrikli çemberler çok desenli dönüp dönüşüp tarantele
düz yollara rest çeker, haroşe örgülere, parmaklı sayılara, düpedüz dağlara
to square the circle
canının içine rastgele yuvarlanıp ateşe vermeyi göze almak
için doğru rüzgarı beklemek
için gölgelerin ayrıca düşürülmesi çerçevenin dışına
için göz ucuyla olsun baktığımıza deli gücüyle yeltenmek için
toplaşıp coşkuyla yabana kadar kendini imgede imha ötekini
çünkü mümkün olan olacaktır sonsuz defa, döne dolaşa yeniden
dönüyoruz.
Ne kutlu delirmek bize kaldı. Dimi.
CİN AYŞE 19, BAHAR 2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder