13 Mart 2017

ANİTA SEZGENER. Eleni Stecopoulos ile bayılmanın 13 hâli


1. diğer adıyla senkop

human rights watch’ın günlük özetine bakmasam iyi ama bakıyorum çünkü “el başka bir düşünce”. Yunanistan’ın içinde bulunduğu krizden, Çin’in ayrımcı pasaport sisteminden, avukatların topluca tutuklanmasından, şehirlerin ablukasından saksağanlar habersiz.

gök cisimlerinden ve onların dünyaya uzaklıklarından, Karl’ın bindiği ve indiği o geminin de metafor oluşundan, evlerin çatılarından çocukların boylarından güneş toplarından yaylaların yeşiline dokunulamayacağından yazının “durun, çocukları vurmayın!” yerinden elin yüzden önce olmasından “yüzden öncenin” ne’si kireçli sudan suyla yapılabileceklerden.

geçici bilinç kaybı diğer adıyla senkop

BAYILMAMAYI SEÇEMİYORSAN!

“dokunmayabilir ya da kullanmayabilirsiniz: bedeninizi”

2. göllenme

kan beyin dışı bölgelerde göllenmiş olabilir, yazarın bilincini açık tutan nöronlar Benjamin’in “tek yön”ünden geçmektedir, Karl gemiden dayısıyla inecektir BURADA Amerika’nın yüzüdür kendi yüzü yoktur melting pot şey’si  yeryüzünde her şey birbiriyle ilintiliyse zayıfın üzerine YAPRAK DÜŞÜR!

“sıcak karşılaşmaların rüyası: bir çift söz haykırmak ve bir dizi eşsesli sözcük ki uzaylılar çatlasın.”

3. bayılacak gibi olma

kanı beyne pompalayan kalbin görevini etkin şekilde yerine getiremediği durumlarda  veya kan basıncının hızla düştüğü durumlarda bayılma gerçekleşir.

Biz hayalet gibi geçeriz oysa.

“organsız beden boş değildir ama hedeften yoksundur.”

4. iki sefer

iki sefer delirdi, üşmüşler üzerine, tıpkısı yok, dinmişler, bayılma taklidine gerek kalmadı, böldü harfleri hem, utanması yoktu, deneyen çünkü utanamazdı, bayılmak da kurallara tabiydi, soğuk ısırmıyordu, ve bayıldı, bahçelerken oldu bu, yazar yosun gibidir.

ayrıksı. su yosunu oysa bitki değil. bayılmanın ön şartı çekilmek, sinirlere değen bir çekilme, taşınki gibi dirençli. yazarın donukluğu ve inadı. görülmek için kaybolması, bayılmak bir çeşit kaybolmaksa Rebecca Solnit’in “kaybolma kılavuzu”na göz gezdirilebilir, gözden geçirme sona kalsın, bir ormanı cayır cayır yaktılar, geyikleri de, yazar küçücük kaldı, yazamadı bunu, denese de. kulaklarını kısınca kaybolmasını isterdi yeryüzünün. sakızın kokusu kaldı.

“imünite açısından bakarsak cenin, kadın bedeninin sert bir şekilde saldırmaya çalışacağı bir “tümör”dür.”

5. Pirgi köyü (Chios)

dünyanın kötü bir yer olduğunu anlık bile olsa unuttuğu. düşünce kırpıntısı.

kalan vahşetten. sağ kalmanın tuhaf atomunun ikircikli utancı. bayılmadan uyanık olmak. köşede. evlerin geometrisinde. öylece ayakta. temkinde. mutlaka.

32 (ayrı) gülüşle. 

“ekosistem taklit ve trajik bir kimliği gizlemeyle doludur. bu onun doğasıdır.”

6. bayılma taklidi

“Yaşamı idame için 15 saat başka şeyler için çokça zaman kalması demekti. Hayatlarını bebek yaparak renklendirmeyenler, yemek yapmaya, şarkı söylemeye yeteneği olmayan ve bazı huzursuz tipler  hayatlarına renk katmak için evden kaçıp mamut avlamaya çıktılar. Sonra da bu yetenekli avcılar bir ton et, çok miktarda fildişi ve bir hikâyeyle sendeleyerek döndüler. Farkı yaratan et değil, hikâyeydi.” diyor hani Ursula, “Kurmacanın Poşet Teorisi” makalesinde.

bir de orman yakan var. üçüncüde yakalamışlar onu. refleks demiş, onu bir kabın içine koymuşlar, sınırlarını ağaçlardan bilmesin  diye.

 “yanmış bir çınar ağacı, der bir şarkı: gördüğünüzü bana anlatın!

7. bayılmak: bir sınır iş

bayılma taklidi yapıyoruz, bir şeylere katlanmak çok zor olduğu için.

(NASA dünyaya benzer yeni bir gezegen bulunduğunu açıkladı.)

bayılmanın sınırla ilişkisi var. sesin sınırlarının olması gibi. esnek olan cisimler ses dalgalarını iletebilir. titreşimsel bir hareket. ses dalgaları boyuna dalgalardır. bayılmak  bir sınır aşımıdır. Tek fark: BAYILMAMAYI SEÇEMEZSİN.

“çünkü boğulsanız kimin umurunda? batsanız kimin umurunda?”

8. adımı söylesem da bayılsam

adımın yazılışı kolay. hatta rahatsız edici bir şekilde. yabancı tınlıyor.  soru sorduruyor. neredensin?

apar topardan.  sakız ağacının sakızı yerden toplandıktan sonra yıkanıyormuş. ellerinde olsa bayıltacaklar. ben istemiyorum. adım varoluşumun bir parçası diyorum. adın olmasa zaten bayılamazsın diyor. deniyorum.   

“duygusal beden yani oto-immün beden, belirsiz bir antifoninin şiiridir.”

9. bayılmadan önce:  “der himmel über Berlin”

dil bize ürkek verilmiştir. soğuk bir alan bırakılmıştır mor çiçeklerin anısına. soğutma tüm verimiyle çalışıyordur. müze içerden soğutmalıdır. ürkek bir dil müzesi. yazar deneyselliğin ucundadır. kıvrım eklemez. öte berisi yoktur. geçecektir. az kalmıştır. yokluk oradadır. sinyal sesi duyulur, çekilir altından sandalye, bayılır. Benjamin’in doğduğu evi bulamadık.

“oto-imün beden o kadar hassaslaşır ki yorumu durduramaz.”

10. bayılmaya hazırlık olmaz

konuşmadan önce tasarladı. tasarlanmışlardı. ona rağmen katı. hep alt katta dolandık. tırnaklarını  koluma geçirdi. varlığımı kısmadım. dikey bir şeydi olan. yataylığa geçmek istedim. keşke konuşmadan önce tasarlamasaydı.

“geopatik strese açık olmak soyutlayıcı bir bakış açısını tehdit eder.”

11. insanın gürültüsü

sığınağında buldu kendini, sözcüklerle. zaman icat edilmişti gürültü ile. cırcır böceklerinin çiftleşmesi TARİHTE sıcağı gördü mü. insana sıcakta çok şeyler olur. çok hesabı çok hinliğine. eter ile: yazar deneyini sözcüklerin dışında deneyecek. ENDİŞENİN KUYTUSUNDA.

ac    acı    ac   a                   ac acı  
ac    acı    ac   a                   ac acı  
ac    acı    ac   a                   ac acı  
ac    acı    ac   a                   ac acı  

“akademik düzyazı şiir: bastırılmış şairlerin bağışıklık sistemi midir?”

12. insanın kuytusunda
ıssız. beyin kaldırmıyor ellerini. yazıya. sıkıca tutun kayasına. ayın. yerçekimsiz  bir bayılma insansızlıkta. hücrelerin hızla yer değiştirmesi. biyolojinin uçması: kumluk alan. soluksuz. kalktın mı onlar da kalkacak. gürültüyü.  taşıdığın karnında. bayılmadan az önce kurduğun söz-bıçak.

Arthur Koestler o sinayürü vermeseydi keşke Benjamin’e.

“şayet diaspora içten bir şekilde yabancılaşmanın dağıtma efektiyse eko-şiir komünal fragmanların kültürü olabilir.”

13. “İnsan hâlâ aramızdadır. “

küsmenin ve kaybolmanın antropolojisi aynı anda yazılabilir. insan salyasını buldu, onunla konuştu, sonra hemen unuttu, organlarıyla görünmezi. küsmek işine yaramadı ağacın. retinada göründü bir şeyler. bayılmadan önceydi son şiiri:

retina
aç tazıların kokladığı
sivrilik
huzursuzluğun tozunu
ağacın orada oluşuna
katsa
uğultusuna yakın bir evle
baş başa vermişliğimiz
izsiz bırakacağız tazıyı
biliriz oturmaz
ötekinin kamp sesinde
kulağın can kesmişliği
dayandık sakız kokusuna
omuzlar çökük
bıraksak
şu retinayı
aklımızı yitiricez
gördüğümüz ilk geyiğe.
.
“paranoya gündelik hayatın pratiğidir.”


NOT: İtalikle yapılmış alıntılar, Eleni Stecopoulos’un “Geopati” metninden çevirisi tarafımca yapılmış alıntılardır.

Temmuz 2015, Alaçatı
cin ayşe 14, "ekololojik şiir" sayısından..






Hiç yorum yok: