1.
diğer adıyla senkop
human
rights watch’ın günlük özetine bakmasam iyi ama bakıyorum çünkü “el başka bir
düşünce”. Yunanistan’ın içinde bulunduğu krizden, Çin’in ayrımcı pasaport
sisteminden, avukatların topluca tutuklanmasından, şehirlerin ablukasından saksağanlar
habersiz.
gök
cisimlerinden ve onların dünyaya uzaklıklarından, Karl’ın bindiği ve indiği o
geminin de metafor oluşundan, evlerin çatılarından çocukların boylarından güneş
toplarından yaylaların yeşiline dokunulamayacağından yazının “durun, çocukları
vurmayın!” yerinden elin yüzden önce olmasından “yüzden öncenin” ne’si kireçli
sudan suyla yapılabileceklerden.
geçici
bilinç kaybı diğer adıyla senkop
BAYILMAMAYI
SEÇEMİYORSAN!
“dokunmayabilir ya da
kullanmayabilirsiniz: bedeninizi”
2. göllenme
kan
beyin dışı bölgelerde göllenmiş olabilir, yazarın bilincini açık tutan nöronlar
Benjamin’in “tek yön”ünden geçmektedir, Karl gemiden dayısıyla inecektir BURADA
Amerika’nın yüzüdür kendi yüzü yoktur melting pot şey’si yeryüzünde her şey birbiriyle ilintiliyse
zayıfın üzerine YAPRAK DÜŞÜR!
“sıcak karşılaşmaların
rüyası: bir çift söz haykırmak ve bir dizi eşsesli sözcük ki uzaylılar
çatlasın.”
3. bayılacak gibi olma
kanı
beyne pompalayan kalbin görevini etkin şekilde yerine getiremediği
durumlarda veya kan basıncının hızla
düştüğü durumlarda bayılma gerçekleşir.
Biz
hayalet gibi geçeriz oysa.
“organsız beden boş
değildir ama hedeften yoksundur.”
4. iki sefer
iki
sefer delirdi, üşmüşler üzerine, tıpkısı yok, dinmişler, bayılma taklidine
gerek kalmadı, böldü harfleri hem, utanması yoktu, deneyen çünkü utanamazdı,
bayılmak da kurallara tabiydi, soğuk ısırmıyordu, ve bayıldı, bahçelerken oldu
bu, yazar yosun gibidir.
ayrıksı.
su yosunu oysa bitki değil. bayılmanın ön şartı çekilmek, sinirlere değen bir
çekilme, taşınki gibi dirençli. yazarın donukluğu ve inadı. görülmek için
kaybolması, bayılmak bir çeşit kaybolmaksa Rebecca Solnit’in “kaybolma
kılavuzu”na göz gezdirilebilir, gözden geçirme sona kalsın, bir ormanı cayır
cayır yaktılar, geyikleri de, yazar küçücük kaldı, yazamadı bunu, denese de.
kulaklarını kısınca kaybolmasını isterdi yeryüzünün. sakızın kokusu kaldı.
“imünite açısından
bakarsak cenin, kadın bedeninin sert bir şekilde saldırmaya çalışacağı bir
“tümör”dür.”
5. Pirgi köyü (Chios)
dünyanın
kötü bir yer olduğunu anlık bile olsa unuttuğu. düşünce kırpıntısı.
kalan
vahşetten. sağ kalmanın tuhaf atomunun ikircikli utancı. bayılmadan uyanık
olmak. köşede. evlerin geometrisinde. öylece ayakta. temkinde. mutlaka.
32
(ayrı) gülüşle.
“ekosistem taklit ve
trajik bir kimliği gizlemeyle doludur. bu onun doğasıdır.”
6. bayılma taklidi
“Yaşamı
idame için 15 saat başka şeyler için çokça zaman kalması demekti. Hayatlarını
bebek yaparak renklendirmeyenler, yemek yapmaya, şarkı söylemeye yeteneği
olmayan ve bazı huzursuz tipler
hayatlarına renk katmak için evden kaçıp mamut avlamaya çıktılar. Sonra
da bu yetenekli avcılar bir ton et, çok miktarda fildişi ve bir hikâyeyle
sendeleyerek döndüler. Farkı yaratan et değil, hikâyeydi.” diyor hani Ursula,
“Kurmacanın Poşet Teorisi” makalesinde.
bir
de orman yakan var. üçüncüde yakalamışlar onu. refleks demiş, onu bir kabın
içine koymuşlar, sınırlarını ağaçlardan bilmesin diye.
“yanmış bir çınar ağacı, der bir şarkı:
gördüğünüzü bana anlatın!
7. bayılmak: bir sınır
iş
bayılma
taklidi yapıyoruz, bir şeylere katlanmak çok zor olduğu için.
(NASA
dünyaya benzer yeni bir gezegen bulunduğunu açıkladı.)
bayılmanın
sınırla ilişkisi var. sesin sınırlarının olması gibi. esnek olan cisimler ses
dalgalarını iletebilir. titreşimsel bir hareket. ses dalgaları boyuna
dalgalardır. bayılmak bir sınır
aşımıdır. Tek fark: BAYILMAMAYI SEÇEMEZSİN.
“çünkü boğulsanız
kimin umurunda? batsanız kimin umurunda?”
8. adımı söylesem da
bayılsam
adımın
yazılışı kolay. hatta rahatsız edici bir şekilde. yabancı tınlıyor. soru sorduruyor. neredensin?
apar
topardan. sakız ağacının sakızı yerden toplandıktan sonra
yıkanıyormuş. ellerinde olsa bayıltacaklar. ben istemiyorum. adım varoluşumun
bir parçası diyorum. adın olmasa zaten bayılamazsın diyor. deniyorum.
“duygusal beden yani
oto-immün beden, belirsiz bir antifoninin şiiridir.”
9. bayılmadan
önce: “der himmel über Berlin”
dil
bize ürkek verilmiştir. soğuk bir alan bırakılmıştır mor çiçeklerin anısına.
soğutma tüm verimiyle çalışıyordur. müze içerden soğutmalıdır. ürkek bir dil
müzesi. yazar deneyselliğin ucundadır. kıvrım eklemez. öte berisi yoktur.
geçecektir. az kalmıştır. yokluk oradadır. sinyal sesi duyulur, çekilir
altından sandalye, bayılır. Benjamin’in doğduğu evi bulamadık.
“oto-imün beden o
kadar hassaslaşır ki yorumu durduramaz.”
10. bayılmaya hazırlık
olmaz
konuşmadan
önce tasarladı. tasarlanmışlardı. ona rağmen katı. hep alt katta dolandık.
tırnaklarını koluma geçirdi. varlığımı
kısmadım. dikey bir şeydi olan. yataylığa geçmek istedim. keşke konuşmadan önce
tasarlamasaydı.
“geopatik strese açık
olmak soyutlayıcı bir bakış açısını tehdit eder.”
11. insanın gürültüsü
sığınağında
buldu kendini, sözcüklerle. zaman icat edilmişti gürültü ile. cırcır böceklerinin
çiftleşmesi TARİHTE sıcağı gördü mü. insana sıcakta çok şeyler olur. çok hesabı
çok hinliğine. eter ile: yazar deneyini sözcüklerin dışında deneyecek.
ENDİŞENİN KUYTUSUNDA.
ac acı
ac a ac acı cı
ac acı
ac a ac acı cı
ac acı
ac a ac acı cı
ac acı
ac a ac acı cı
“akademik düzyazı
şiir: bastırılmış şairlerin bağışıklık sistemi midir?”
12. insanın kuytusunda
ıssız.
beyin kaldırmıyor ellerini. yazıya. sıkıca tutun kayasına. ayın. yerçekimsiz bir bayılma insansızlıkta. hücrelerin hızla
yer değiştirmesi. biyolojinin uçması: kumluk alan. soluksuz. kalktın mı onlar
da kalkacak. gürültüyü. taşıdığın
karnında. bayılmadan az önce kurduğun söz-bıçak.
Arthur
Koestler o sinayürü vermeseydi keşke Benjamin’e.
“şayet diaspora içten
bir şekilde yabancılaşmanın dağıtma efektiyse eko-şiir komünal fragmanların
kültürü olabilir.”
13. “İnsan hâlâ
aramızdadır. “
küsmenin
ve kaybolmanın antropolojisi aynı anda yazılabilir. insan salyasını buldu,
onunla konuştu, sonra hemen unuttu, organlarıyla görünmezi. küsmek işine
yaramadı ağacın. retinada göründü bir şeyler. bayılmadan önceydi son şiiri:
retina
aç
tazıların kokladığı
sivrilik
huzursuzluğun
tozunu
ağacın
orada oluşuna
katsa
uğultusuna
yakın bir evle
baş
başa vermişliğimiz
izsiz
bırakacağız tazıyı
biliriz
oturmaz
ötekinin
kamp sesinde
kulağın
can kesmişliği
dayandık
sakız kokusuna
omuzlar
çökük
bıraksak
şu
retinayı
aklımızı
yitiricez
gördüğümüz
ilk geyiğe.
.
“paranoya gündelik
hayatın pratiğidir.”
NOT: İtalikle
yapılmış alıntılar, Eleni Stecopoulos’un “Geopati” metninden çevirisi tarafımca
yapılmış alıntılardır.
Temmuz 2015, Alaçatı
cin ayşe 14, "ekololojik şiir" sayısından..
cin ayşe 14, "ekololojik şiir" sayısından..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder