17 Mart 2013

ölüler ve kutsal inekler üzerine kısa notlar şiiridir





                                                                          anita sezgener, namaste serisinden,  Nepal, 2012



ANİTA SEZGENER

ölüler ve kutsal inekler üzerine kısa notlar şiiri

varsayın ki öldünüz artık hiç yazamazsınız
sadece mırıldanarak ineklerin üzerinden güvercin uçuracak
yemleyecek birileri
külleri bir kentin yüksek yerinden bakakalacak var.
isminizi tersinden söyleyecek birileri ve kaldırımlar havada
kaybolursanız içinizde kutsal inekler. tikanızı ara sıra yoklayan
(ben çok ellerim yüzümü silerim öyle böyle
kovalar gibi bir sütü dağlara donakalırım)
nasıl sıradağ ama benim içim donuk gelir
muzlar pucalar kadife çiçekleri dışımızdan taşar
benim içim ölü yine diyemem


dal baht yemeden geçmez bu öğlen yiyelim
cezalı bu cam bu gözlük bu göz ne çok renk
beni bırakın beni
bir tibetli kaç günde varır  bu yere
bu çay bu masala bu dua tekerleği
yeniden doğsam  kendini kali bilen bir arkadaşım var
yeniden doğsam bu güneşi yesem içim cız yapsa
beni burada ölürsem ‘ana kucağı’ mı diyelim
bir şey olmaz horoz ısırmaz sarı sarıdır derim
kumariler artık okula gidince yanımızdan geçerler
hardal yağı yılan otu ölmeyelim çeşmede hala su akar
varsayın ki öldünüz ve artık duman yok ateş yok kül yok.
bir görünmezlikse bu kaosun biri ve salyangozun birliği
buda’nın gözleri inanın hepinizi görür alnınız yıldızlı enseniz
taç yaprağı en önce söz vardı unutur muyuz om mani padme hum
ve anamızdan emdiğimiz süt emekleyen vardık
maymunların sizinle aynı düşünmediği anlar olabilir
zihin çakması ama rahiplerin bordosu güzel uyku getirir
içinizdeki siyah dumanı nefesle dışarı atınca şıngırdar rupiler
ganesh engelleri kaldırınca bir parçası olmalık her şeyin
bi dağdan tepeden önemli olmamayı belki yeniden doğarız
bi fare gibi gülümser bu koca takozları içimizden atarız.

       ⌘

bu filler büyür anne içimizin büyüdüğü gibi
tanrıçalar kaç seneler uyur memeleriyle
emziremeyen hayvanlar biraz olsun şaşkındır
sesimi yükseltirsem bana gülün hem bu yeşiller morlar simler
(dağların izni yoksa öyle başını alıp gidemezsin yükseğe)
buralar yorulmuyor duman belki kan sıvı ya da kemik
bagmati’ye bakınca içimiz tapınak ve tükürülünce yere
bir kırmızı iki kırmızı üç kırmızı arınması buranın
(kendine not: tikaları süründük korunursun artık
sana yeşil cam boncuklar söz yaranı sarıcam sarmaldan
çıktın döndün dokuz etti stupanın çevresini
hep dönenlerle sabaha karşı
karma temizliği için ve ağlamak buralarda ayıpken)



(haksızlığa not: sana taa Nepal’den soruyorum: sen mükemmel misin yoksa?
O zaman yazık! Gel Pashupatinath’ta duello edelim güzel kadınlar sürmeli
olur sonra tamam özürünü kabul ediyorum gangjong otel’e gelirsen
lobide seninle el sıkışabiliriz sonra da patan müzesine gideriz ki
pek uzun boylu olur bence sadece el sıkışalım
şimdilik!)


            ⌘


burada kristal kayalar var onlar ağlatıyor
bak da nasıl yıkatıyorlar kendilerini soğuk suya
ağlama hem yağla yakılır bütün kandiller fitil lazım
kukri içelim az da başımız dönsün
ne çok başlı tanrılara şaşıp kalalım çok kollarına
inan her şeyin bir anlamı var
çok yaşayabilene bir avuç gıpta
geçince salıncaklar pencereden
silinir. hem bulut ol ne var katı olmayı bunca istemek.

            ⌘

kriket oynayan çocuklar sarı bir toz
kaplıyken durbalar sahte sadular ellerini açmış bekler
hintli kadınları ayırt ediyorsun
tibetliler ayrı onlar çok çekmişler gelirken

            ⌘

senin kaos dediğin her şeyin olması gerektiği
ve ölüler hemencecik yakılıyor ne çok odun
biz ölümden çok ürkeriz öğretmişler
sabahlar unutmak için tebeşirler yazmak
biz korkunun sadece korkmak olduğunu
öğretmişler.
beni meditayon yapayım Lama
az yaşayayım ölmeye daha var olsun.

                                    ⌘


Miriam’a not: Hey Miriam ben seni bilirsem ormandan geri kaçırsam
orada sana bir gazel bakmış görsen bana anlatsan
sonra konu kutsal ineklere gelse bu sefer de ben desem
en güzel dilekler en karanlık düşüncelerden sonraymış
hem her yer her yerden önceymiş desem
hiç tanıdık olmayan tanıdıktır seni kulağına fısıldamak için
ama daha olmadan sen kafanı kaldırsan
atomlarım dağılır Miriam
bir uyku cümlesi  tüm açık avlulara Himalaya tuzu
diye bir şey var yararlı.

                       
ey nilüfer çiçeğinin mücevheri diyerek
şimdi seni daha mutlu görmek bir batı mutsuzluğundan
bir vapur yolculuğu gibi rüyada yanımızda ceylan gözlüler
gülümsemek bir tür mandalina maymunların elinden yiyince
tespihler 108 taneli şefkat tanrısının mantrası ey
bana dedim ya ölmedim
kora’sını yapanlarla 1,3,5,7

    ⌘

gath’ların uzağında  durmuş bakarken  bir kaygının dumanıdır
merdivenlerden suya indirilen anonim peki maymunlar hiç ölmez mi
ağlamayasa ki ruhu rahatça gitsin ardı arkası pek imgelemdir şimdi
biz taşlardan da uzak duramayız dört elementi bırak içinden geçsin.

                                          ⌘

yaklara in desen inmez onlar yukarda yaşarlar
anneannelerin yanı rüyada en güvenli yerdir, başın
asla çarpmaz. hele  bir de yumuşaksa çim
biraz yak sütü sana yeminle diyorum
kim küserse küssün bu dağlar küsmez rahat uyu!

   ⌘
    

cin ayşe 9, mart 2013

Hiç yorum yok: