14 Mart 2013

ESTHER FERRER'DEN JOHN CAGE’E MEKTUP




Querido John,

Aşağıda, senin anarşizmin geleceği hususundaki sorularına istinaden aklıma bir çırpıda gelen fikirlerim var:
-Bana göre, anarşizmin her zaman bir geleceği olacaktır, tıpkı bugün olduğu gibi, çünkü bunu yaratıcılık ile temelden ilişkilendiriyorum. Lütfen dinle, söylemek istediğim şey sanat değil, başka bir şey, belki daha sınırlı bir şeyden söz ediyorum.
Yaratıcılık derken, yaratmanın sebep olduğu neş’eden bahsediyorum, haz’dan ve onu icra eden kişiye sağladığı doyumdan bahsediyorum: gelecekte ne olacağına dair herhangi bir öngörüde bulunmadan ve başka birine karşı hiçbir sorumluluk hissedilmeden ortaya çıkan o duygudan.. Kişinin kendisinden başka “patron”u olmaması halinden...
Anarşi, bu sebeple tıpkı yaratıcılık gibi tamamen keyfi bir seçimdir ve sadece bu seçimi yapanı ve/ya uygulayanı ilgilendirir. Anarşiyi bu nedenle özgürlük olarak tarif etmek mümkündür, ilkin bireysel, daha sonra ise toplumsal niteliği olan bir pratik. Bu seçimi yapan biri, yaptığı işle hiçkimse ilgilenmese bile bunu yapmaya devam edecektir. Çoğu zaman geçerli olan vak’a  şudur, ne zaman biri anarşizm hakkında konuşacak olsa, başkaları ona güler ya da görüşünü pek de inanılır bulmaz ama bu ondaki neş’eli halin eksilmesine de neden olmaz. Bu anarşik düşüncenin zamandışılığını gösterir, hanidiyse zamansız ve söyleme cüretinde bulunmam gerekirse, insan doğasında bir yerlerde tıpkı yaratıcılık, bireysellik veya bireyleşme isteğine benzer şekilde demirlemiş olan bir şeydir (maalesef ki insan doğasında demirlemiş olan başka şeyler de bulunmaktadır).
Anarşizmin cazibesinin temel dayanak noktası da budur ve bana kalırsa aynı zamanda riskli olan noktası da giderek daha cazibeli hale gelmesindedir.
Sonuç olarak John, “desesperanza*”’nın “desánimo**” dönemlerinde, tıpkı bugün olduğu gibi-yokmuş gibi görünen kurtarıcı umuduna kafamızı gömemeyeceğimiz, beklentilerimizin çoğunun işlevsiz kaldığı zamanlarda, her şeyin özüne dönme ihtimali vardır ve bu öz de hiç de uzakta bir yerde değildir çünkü ONU İÇİMİZDE BULURUZ, içimizde olan bir şeyi de bulmak için kanaat liderlerine ya da ideologlara filan ihtiyacımız yoktur. Özgürlüğümüz aslında türümüz tarafından en bariz şekilde fiziksel olarak sınırlandırılmıştır. Özgürlüğü entelektüel olarak iş edinme durumunda ise, diğer insanları da özgürlüğü yaşamak isteyen kişiler olarak görme eğilimi vardır. 
Anarşi, en basit haliyle bireysel olarak sorumluluk alma problemidir. Her bir insanın kendini düşünen bir varlık olarak algılaması ve başka birinin sınırlandırmasına maruz kalmaksızın kendi kendini gerçekleştirme imkanına inanmasıdır. Bu sınırlandırıcı potansiyeller Tanrı, kral, devlet, siyasi parti, mahir bir usta, kanaat lideri, yönetci, anne ya da baba olabilirler.
Şimdi daha spesifik olma adına John, söylemem gerek ki; anarşi, kendisi hakkında konuşan insanlar arasında bir geleceğe sahiptir ve bundan daha somut bir neden göstermek gerekirse, daha önce sözünü ettiğim o temel şey, yani yaratıcı dürtü yönetilmekten müstesna bir durumdur ve pozitif manada bireyselcidir:
"Böylesi davranışsal bir grisaille*** içinde akan zamanlarda, hiçbir şey talep etmeyen bir düşüncenin peşine takılmak kuşkusuz cezbedici olabilir; kendi kararlarınızı alma ve sonuçlarına katlanma cesareti göstermeye gerek duymaksızın, herhangi bir ideolojinin, dinin yahut otoritenin zorlamalarına karşı korunma güdüsü göstermeme olasılığından bahsediyorum. Bu ise sizi öncelikle kendinize karşı sonra da toplumsal açıdan sorumsuz bir insana dönüştürür."

Doktrinlerin insanı özgürleştirmek üzere işe yaramadığı görüşünden hareketle, tıpkı kapitalizm, Marksizm ve otoriter sosyalizm gibi,  bütün devrimlerin en büyük kaybedeni (Sovyetler’i, Kronstad’ı ve İspanya’yı unutmadan), anarşizm yine de bana bir kez daha mümkün olacak gibi geliyor. (Basklı heykeltıraş Jorge Oteiza’nın hep söylediği gibi: “Sondaki büyük başarıya kadar, durmadan başarısızlıktan başarısızlığa!) Tabii ki bu olasılığın bir akım haline gelmesi de mümkün yahut başka bir geçici hevese dönüşmesi, ki bu riski anarşistlerin iyi fark etmeleri gerekiyor.
Anarşi neden mümkündür? Çünkü bizi korudukları veya güvenliğimizi sağladıkları iddiasındaki (ya da yanılgısındaki) Baba’nın Devleti’ne çok fazla yetki havale ettiğimizi anlamaya başladık: O’na çok fazla inanmıştık ve o bizi bir güzel uyutuyordu (en iyi durumlarda bile) veya bizi darmaduman edebiliyordu (en kötüsü ve yazık ki çoğu olayda da geçerli olan budur.) Baba’nın Devleti bizim düşüme kapasitemizi, protesto etme, hayatımızı idame ettirme potansiyellerimizi de uykuya yatırıyor, çünkü bize her şeyi önermekle birlikte pratik olarak hiçbir şey sunmamaktadır. Belki de güdülmek, konuşmaktan daha kolay ve rahat bir seçimdir.
Anarşizm, bütün doktrinler ve ideolojilerle karşılaştırıldığında muhteşem bir istisnadır. HİÇBİR ŞEY VAAT ETMEZ! VAY BE! Nasıl bir mutluluk! Bize takip etmemiz gereken bir arzu modeli sunmaz.  Yapay ya da gerçek bir cennet önermez ya da sonu otoriterizmle biten proleter bir tanesini de…  Çünkü bu yolların sonunda başka bir yol yoktur.  General Franko güçleri tarafından sürgüne yollanan ve orada ölen  İspanyol şair olan Machado şöyle yazar: “Caminante no hay camino, se hace camino al andar" ("Yoldaş, yürünecek yoldan başka bir yol yoktur”).
Böylece, devlete karşı olan gücü ele geçirmek yerine onu dağıtma mücadelesinden hareketle, anarşi devletin manifestolarından biri olan  patriyarkal aile ile de hesaplaşma içine girer. (Küçük atıflar dışında anarşist yazında kadınlara ilişkin değinmeler yoktur ve bazı iyi bilinen anarşist teorisyenler de misojeniden muzdarip otoriter tiplerdir.) Patriyarkal kelimesi, hiyerarşik piramit yapısında, zirvenin geleneksel olarak yönetici erk’in ataerkil olduğu bir anlam taşımaktadır. Değişik feminist hareketler için, feminizmin bilinen ortak hedeflerinden biri olan patriyarkal ailenin çözülmesi meselesi (eğer değilse bile onun yerine matriyarkal bir otoritenin getirilmesi de söz konusu edilebilir) anarşist feminist kadınlar sayesinde teşvik edilip, bazı anarşik düşünceler gerçekleştirilebilir.
Bu fikirler, son olarak Sevgili John, özgür düşüncenin basit ve doğal yaratılarıdır ve bir gün hayat bulmaları da mümkündür. Bu düşüncelerin çelişkili bir uyum ve dayanışma biçimi yaratmasını umuyorum (zira anarşizm karşıtlıklardan korkmaz, (tersine onun içinden doğar), ancak keyifli ve yaratıcı çözümler üretmeye de muktedirdir.
1991

*“desesperanza”: umutsuz
**“desánimo2” : cesaretsiz, ruhsuz, güçsüz
***grisaille: beyaz dokunuşları olan gri çizim


Çeviren: A. D

cin ayşe 9; kadınların fluxus'u dosyasından
                             

Hiç yorum yok: