Querido John,
Aşağıda, senin
anarşizmin geleceği hususundaki sorularına istinaden aklıma bir çırpıda gelen
fikirlerim var:
-Bana göre,
anarşizmin her zaman bir geleceği olacaktır, tıpkı bugün olduğu gibi, çünkü
bunu yaratıcılık ile temelden ilişkilendiriyorum. Lütfen dinle, söylemek
istediğim şey sanat değil, başka bir şey, belki daha sınırlı bir şeyden söz
ediyorum.
Yaratıcılık
derken, yaratmanın sebep olduğu neş’eden bahsediyorum, haz’dan ve onu icra eden
kişiye sağladığı doyumdan bahsediyorum: gelecekte ne olacağına dair herhangi
bir öngörüde bulunmadan ve başka birine karşı hiçbir sorumluluk hissedilmeden
ortaya çıkan o duygudan.. Kişinin kendisinden başka “patron”u olmaması
halinden...
Anarşi, bu
sebeple tıpkı yaratıcılık gibi tamamen keyfi bir seçimdir ve sadece bu seçimi
yapanı ve/ya uygulayanı ilgilendirir. Anarşiyi bu nedenle özgürlük olarak tarif
etmek mümkündür, ilkin bireysel, daha sonra ise toplumsal niteliği olan bir
pratik. Bu seçimi yapan biri, yaptığı işle hiçkimse ilgilenmese bile bunu
yapmaya devam edecektir. Çoğu zaman geçerli olan vak’a şudur, ne zaman biri anarşizm hakkında
konuşacak olsa, başkaları ona güler ya da görüşünü pek de inanılır bulmaz ama
bu ondaki neş’eli halin eksilmesine de neden olmaz. Bu anarşik düşüncenin
zamandışılığını gösterir, hanidiyse zamansız ve söyleme cüretinde bulunmam
gerekirse, insan doğasında bir yerlerde tıpkı yaratıcılık, bireysellik veya
bireyleşme isteğine benzer şekilde demirlemiş olan bir şeydir (maalesef ki
insan doğasında demirlemiş olan başka şeyler de bulunmaktadır).
Anarşizmin
cazibesinin temel dayanak noktası da budur ve bana kalırsa aynı zamanda riskli
olan noktası da giderek daha cazibeli hale gelmesindedir.
Sonuç olarak
John, “desesperanza*”’nın “desánimo**” dönemlerinde, tıpkı bugün olduğu
gibi-yokmuş gibi görünen kurtarıcı umuduna kafamızı gömemeyeceğimiz,
beklentilerimizin çoğunun işlevsiz kaldığı zamanlarda, her şeyin özüne dönme
ihtimali vardır ve bu öz de hiç de uzakta bir yerde değildir çünkü ONU İÇİMİZDE
BULURUZ, içimizde olan bir şeyi de bulmak için kanaat liderlerine ya da
ideologlara filan ihtiyacımız yoktur. Özgürlüğümüz aslında türümüz tarafından
en bariz şekilde fiziksel olarak sınırlandırılmıştır. Özgürlüğü entelektüel olarak
iş edinme durumunda ise, diğer insanları da özgürlüğü yaşamak isteyen kişiler
olarak görme eğilimi vardır.
Anarşi, en basit
haliyle bireysel olarak sorumluluk alma problemidir. Her bir insanın kendini
düşünen bir varlık olarak algılaması ve başka birinin sınırlandırmasına maruz
kalmaksızın kendi kendini gerçekleştirme imkanına inanmasıdır. Bu
sınırlandırıcı potansiyeller Tanrı, kral, devlet, siyasi parti, mahir bir usta,
kanaat lideri, yönetci, anne ya da baba olabilirler.
Şimdi daha
spesifik olma adına John, söylemem gerek ki; anarşi, kendisi hakkında konuşan
insanlar arasında bir geleceğe sahiptir ve bundan daha somut bir neden
göstermek gerekirse, daha önce sözünü ettiğim o temel şey, yani yaratıcı dürtü
yönetilmekten müstesna bir durumdur ve pozitif manada bireyselcidir:
"Böylesi davranışsal bir grisaille*** içinde akan zamanlarda, hiçbir şey talep etmeyen bir düşüncenin
peşine takılmak kuşkusuz cezbedici olabilir; kendi kararlarınızı alma ve
sonuçlarına katlanma cesareti göstermeye gerek duymaksızın, herhangi bir
ideolojinin, dinin yahut otoritenin zorlamalarına karşı korunma güdüsü
göstermeme olasılığından bahsediyorum. Bu ise sizi öncelikle kendinize karşı
sonra da toplumsal açıdan sorumsuz bir insana dönüştürür."
Doktrinlerin
insanı özgürleştirmek üzere işe yaramadığı görüşünden hareketle, tıpkı kapitalizm, Marksizm ve otoriter sosyalizm gibi, bütün devrimlerin en büyük kaybedeni
(Sovyetler’i, Kronstad’ı ve İspanya’yı unutmadan), anarşizm yine de bana bir
kez daha mümkün olacak gibi geliyor. (Basklı heykeltıraş Jorge Oteiza’nın hep
söylediği gibi: “Sondaki büyük başarıya kadar, durmadan başarısızlıktan
başarısızlığa!) Tabii ki bu olasılığın bir akım haline gelmesi de mümkün yahut
başka bir geçici hevese dönüşmesi, ki bu riski anarşistlerin iyi fark etmeleri
gerekiyor.
Anarşi neden
mümkündür? Çünkü bizi korudukları veya güvenliğimizi sağladıkları iddiasındaki
(ya da yanılgısındaki) Baba’nın Devleti’ne çok fazla yetki havale ettiğimizi
anlamaya başladık: O’na çok fazla inanmıştık ve o bizi bir güzel uyutuyordu (en
iyi durumlarda bile) veya bizi darmaduman edebiliyordu (en kötüsü ve yazık ki
çoğu olayda da geçerli olan budur.) Baba’nın Devleti bizim düşüme kapasitemizi,
protesto etme, hayatımızı idame ettirme potansiyellerimizi de uykuya yatırıyor,
çünkü bize her şeyi önermekle birlikte pratik olarak hiçbir şey sunmamaktadır.
Belki de güdülmek, konuşmaktan daha kolay ve rahat bir seçimdir.
Anarşizm, bütün
doktrinler ve ideolojilerle karşılaştırıldığında muhteşem bir istisnadır.
HİÇBİR ŞEY VAAT ETMEZ! VAY BE! Nasıl bir mutluluk! Bize takip etmemiz gereken
bir arzu modeli sunmaz. Yapay ya da
gerçek bir cennet önermez ya da sonu otoriterizmle biten proleter bir tanesini
de… Çünkü bu yolların sonunda başka bir
yol yoktur. General Franko güçleri
tarafından sürgüne yollanan ve orada ölen
İspanyol şair olan Machado şöyle yazar: “Caminante no hay camino, se
hace camino al andar" ("Yoldaş, yürünecek yoldan başka bir yol
yoktur”).
Böylece, devlete
karşı olan gücü ele geçirmek yerine onu dağıtma mücadelesinden hareketle,
anarşi devletin manifestolarından biri olan
patriyarkal aile ile de hesaplaşma içine girer. (Küçük atıflar dışında
anarşist yazında kadınlara ilişkin değinmeler yoktur ve bazı iyi bilinen
anarşist teorisyenler de misojeniden muzdarip otoriter tiplerdir.) Patriyarkal
kelimesi, hiyerarşik piramit yapısında, zirvenin geleneksel olarak yönetici
erk’in ataerkil olduğu bir anlam taşımaktadır. Değişik feminist hareketler
için, feminizmin bilinen ortak hedeflerinden biri olan patriyarkal ailenin
çözülmesi meselesi (eğer değilse bile onun yerine matriyarkal bir otoritenin
getirilmesi de söz konusu edilebilir) anarşist feminist kadınlar sayesinde
teşvik edilip, bazı anarşik düşünceler gerçekleştirilebilir.
Bu fikirler, son
olarak Sevgili John, özgür düşüncenin basit ve doğal yaratılarıdır ve bir gün
hayat bulmaları da mümkündür. Bu düşüncelerin çelişkili bir uyum ve dayanışma
biçimi yaratmasını umuyorum (zira anarşizm karşıtlıklardan korkmaz, (tersine
onun içinden doğar), ancak keyifli ve yaratıcı çözümler üretmeye de
muktedirdir.
1991
*“desesperanza”: umutsuz
**“desánimo2” : cesaretsiz, ruhsuz, güçsüz
***grisaille: beyaz dokunuşları olan gri çizim
Çeviren: A. D
cin ayşe 9; kadınların fluxus'u dosyasından
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder