KADINLARIN FLUXUS'U
“AKIŞA KAPILMAK” (önsöz)
Modern sanatta sınırları yıkmak kavramı avangard
hareketlerin mantığının bir parçasını oluşturur. Resmin ve heykelin keskin kategorilerinin
ötesinde eylem sanatları da
diyebileceğimiz melez formlar açıklığa, süreçselliğe, sürekliliğe vurgu yaparak
gelenekselle paralize olmuş olana taze nefes üfler.
Fluxus, Happening’ler, Kavramsal Sanat ve
Performans sanatı, yeni bir sanatın olanaklarının denendiğinin, test
edildiğinin semptomları olarak görülebilir. Tamamlanmış yapıttan ‘açık yapıt’a,
statik objeden dinamik sürece, tefekküre dalmış izleyiciden aktif katılımcıya
doğru bir yönelim olmuştur. Fluxus genel avangard yapısı itibarıyla Dada’yla
benzerlik taşır. 1960’lı yılların toplumsal muhalefet biçimlerinden beslenen,
dönemin kültürel muhalefet dalgasına eklemlenen bir oluşumdur.
Fluxus, günümüze değin varlığını
sürdürmekle birlikte en etkin dönemini 1962-1978 arasında yaşamıştır.
Fluxus (akış) teriminin ilk kez 1961’de George Maciunas tarafından ortaya
atıldığı sanılmaktadır. Litvanya asıllı Amerikalı sanatçı yazdığı “Fluxus
Manifestosu’nda sanatı burjuva hastalıklarından kurtarmak, ölü sanattan arınmak
ve sanatta devrimci bir akım başlatmak gibi amaçları Fluxus’un amaçları olarak
sıralıyordu. 1961’de New York’taki A/G adlı galeride gerçekleştirdiği konferans
dizisine koyduğu bu başlık kısa sürede kullanıma girmiştir, maddi nedenlerle
bir yıl sürdürebildiği galeriyi kapatıp yine kendi çıkardığı dergiye ‘Fluxus’
adını vermiştir.
1962’de Almanya’ya geldikten sonra Nam June Paik
and Karlheinz Stockhausen birlikte Köln’de WDR’de elektronik müzik deneyleri ve
Wolf Vostell’le birlikte “action music” geceleri düzenledi. Performanslar, dadacı
provakasyonlar ve enstrümanların tanziminin karışımı etkinliklerdi. WDR’deki bu
deneyler ve Galerie Parnass’taki etkinlikler daha sonraları 1962’de Wiesbaden’de başlayıp, daha sonra
Danimarka, Paris, Düsseldorf ve
Amsterdam’da devam eden Fluxus festivallerine evrildi. Fluxus
sanatçılarının performanslarına konser deniyordu, oysa bildiğimiz geleneksel
anlamda müzik konserleriyle alakaları yoktu. Fluxus’la ilişkilendirilen pek çok
sanatçı arasında John Cage bir temsilci olmaktan çok bir öncü ve bir ilham
kaynağı olarak nitelendirilebilir.
Sanatla hayat arasındaki sınırları eritmek çabası
içinde olan Fluxusçular sokak gösterileri, elektronik müzik konserleri, ses
enstalasyonları ve performanslar gibi
deneysel sanat etkinlikleri düzenlemiş ve daha çok gündelik hayattan atık malzemeler
kullanmışlardır. Eylemlerini sosyo-politik mücadeleden ayrı düşünmemiş yeni bir
‘dada kulübü’ olmayı reddetmişlerdir. Sanat eserinin meta olarak alınıp
satılmasına karşı çıkmış, anti-profesyonel kalmayı seçmiş, ve sanatçının
egosuna da karşı çıkmışlardır. Fluxus’un disiplinlerarası yapısı tek bir kent,
tek bir ülkeyle de sınırlı kalmamasını sağlamış, hareket uluslararası hale
gelmiştir.
Katı bir
üyelik sistemi ya da biçimsel bir dogması olmadığı için Fluxus görece özgür
ruhlu kalmıştır. Bazıları 1978’den önce aktif olan bir tarihi avangard akım
olarak nitelendirirken kimisi sürekli gelişen, canlı bir sanat felsefesi, bir
yaklaşım biçimi olarak görüyor.
Kadınların
Fluxus’a katkısı çok büyük. Alison Knowles, Yoko Ono, Takako Saito, Mieko
Shiomi, Shigeko Kubato, Carla Liss, Kate Millet, Alice Hutchins, Charlotte
Moorman, Carolee Schneemann ve Sara Seagull gibi kadın sanatçılar Fluxus içinde
ya da çevresinde farklı zamanlarda bulunmuşlardır. Getirdikleri tüm itibara
rağmen, çoğu zaman erkek figürleri merkeze yerleştiren sanat tarihinin ve
peformans üzerine yapılan incelemelerin periferisinde kalmışlardır. Bu dosya,
kadın sanatçıların Fluxus içinde ne kadar aktif rolleri olduğunu birçok yüzüyle
aydınlatmaya yöneliktir.
KAYNAKÇA:
. Women &Fluxus: Towards a feminist archive of fluxus. Midori Yoshimoto
. Women &Fluxus: Towards a feminist archive of fluxus. Midori Yoshimoto
(Women& Performance: a journal of feminist history, vol.19 no:3)
. Go with the flux: Dr. Anja Oswald
. Ahu Antmen. 20. Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar
(Sel Yayıncılık)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder