4 Mart 2013




KADINLARIN FLUXUS'U

“AKIŞA KAPILMAK” (önsöz)

Modern sanatta sınırları yıkmak kavramı avangard hareketlerin mantığının bir parçasını oluşturur. Resmin ve heykelin keskin kategorilerinin ötesinde  eylem sanatları da diyebileceğimiz melez formlar açıklığa, süreçselliğe, sürekliliğe vurgu yaparak gelenekselle paralize olmuş olana taze nefes üfler. 
Fluxus, Happening’ler, Kavramsal Sanat ve Performans sanatı, yeni bir sanatın olanaklarının denendiğinin, test edildiğinin semptomları olarak görülebilir. Tamamlanmış yapıttan ‘açık yapıt’a, statik objeden dinamik sürece, tefekküre dalmış izleyiciden aktif katılımcıya doğru bir yönelim olmuştur. Fluxus genel avangard yapısı itibarıyla Dada’yla benzerlik taşır. 1960’lı yılların toplumsal muhalefet biçimlerinden beslenen, dönemin kültürel muhalefet dalgasına eklemlenen bir oluşumdur.
Fluxus, günümüze değin  varlığını  sürdürmekle birlikte en etkin dönemini 1962-1978 arasında yaşamıştır. Fluxus (akış) teriminin ilk kez 1961’de George Maciunas tarafından ortaya atıldığı sanılmaktadır. Litvanya asıllı Amerikalı sanatçı yazdığı “Fluxus Manifestosu’nda sanatı burjuva hastalıklarından kurtarmak, ölü sanattan arınmak ve sanatta devrimci bir akım başlatmak gibi amaçları Fluxus’un amaçları olarak sıralıyordu. 1961’de New York’taki A/G adlı galeride gerçekleştirdiği konferans dizisine koyduğu bu başlık kısa sürede kullanıma girmiştir, maddi nedenlerle bir yıl sürdürebildiği galeriyi kapatıp yine kendi çıkardığı dergiye ‘Fluxus’ adını vermiştir.
1962’de Almanya’ya geldikten sonra Nam June Paik and Karlheinz Stockhausen birlikte Köln’de WDR’de elektronik müzik deneyleri ve Wolf Vostell’le birlikte “action music” geceleri düzenledi. Performanslar, dadacı provakasyonlar ve enstrümanların tanziminin karışımı etkinliklerdi. WDR’deki bu deneyler ve Galerie Parnass’taki etkinlikler daha sonraları  1962’de Wiesbaden’de başlayıp, daha sonra Danimarka, Paris, Düsseldorf ve  Amsterdam’da devam eden Fluxus festivallerine evrildi. Fluxus sanatçılarının performanslarına konser deniyordu, oysa bildiğimiz geleneksel anlamda müzik konserleriyle alakaları yoktu. Fluxus’la ilişkilendirilen pek çok sanatçı arasında John Cage bir temsilci olmaktan çok bir öncü ve bir ilham kaynağı olarak nitelendirilebilir.
Sanatla hayat arasındaki sınırları eritmek çabası içinde olan Fluxusçular sokak gösterileri, elektronik müzik konserleri, ses enstalasyonları ve performanslar gibi  deneysel sanat etkinlikleri düzenlemiş ve  daha çok gündelik hayattan atık malzemeler kullanmışlardır. Eylemlerini sosyo-politik mücadeleden ayrı düşünmemiş yeni bir ‘dada kulübü’ olmayı reddetmişlerdir. Sanat eserinin meta olarak alınıp satılmasına karşı çıkmış, anti-profesyonel kalmayı seçmiş, ve sanatçının egosuna da karşı çıkmışlardır. Fluxus’un disiplinlerarası yapısı tek bir kent, tek bir ülkeyle de sınırlı kalmamasını sağlamış, hareket uluslararası hale gelmiştir.
Katı bir üyelik sistemi ya da biçimsel bir dogması olmadığı için Fluxus görece özgür ruhlu kalmıştır. Bazıları 1978’den önce aktif olan bir tarihi avangard akım olarak nitelendirirken kimisi sürekli gelişen, canlı bir sanat felsefesi, bir yaklaşım biçimi olarak görüyor.
Kadınların Fluxus’a katkısı çok büyük. Alison Knowles, Yoko Ono, Takako Saito, Mieko Shiomi, Shigeko Kubato, Carla Liss, Kate Millet, Alice Hutchins, Charlotte Moorman, Carolee Schneemann ve Sara Seagull gibi kadın sanatçılar Fluxus içinde ya da çevresinde farklı zamanlarda bulunmuşlardır. Getirdikleri tüm itibara rağmen, çoğu zaman erkek figürleri merkeze yerleştiren sanat tarihinin ve peformans üzerine yapılan incelemelerin periferisinde kalmışlardır. Bu dosya, kadın sanatçıların Fluxus içinde ne kadar aktif rolleri olduğunu birçok yüzüyle aydınlatmaya yöneliktir.

KAYNAKÇA:
Women &Fluxus: Towards a feminist archive of fluxus. Midori  Yoshimoto
 (Women& Performance: a journal of feminist history, vol.19 no:3)
Go with the flux: Dr. Anja Oswald
. Ahu Antmen. 20. Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar (Sel Yayıncılık)

Hiç yorum yok: