27 Temmuz 2013

VALIE EXPORT ile söyleşi / Kathy Rae Huffman




                                                                                        


VALIE EXPORT ile söyleşi
KATHY RAE HUFFMAN



Kathy: Rol modelleriniz kimler?
Valie: 1960’larda ilkin Amerikan sahnesini keşfettim: John Cage, Carolee Schneeman, Trisha Brown ve diğerlerini. Bu tarz işleri keşfettiğim için mutluydum. Kitaplardan değil de dergilerden haberim oldu olan bitenden, Viyana’da bulamadıklarımı daha çok Londra’da ve İsveç’te buluyordum. Carolee Schneeman’nın işlerine ilgiliydim ve 70’lerde onu Londra’da ziyaret ettim. Sonradan  kendim de böyle radikal işler yapmaya başladım.

K: Viyana Aksiyonizmi peki?
V:  1960’larda onları tanıyordum ama onlarla hiç birlikte çalışmadım. Resimden kurtulamıyordum tam- sinemanın ne olup olmadığına bakıyor ve kameralı olmanın anlamını araştırıyordum. Avusturya’da politik bir feminist hareket yoktu. Enformasyon sınırlıydı. Sanat yapmanın aestetik yollarını arayan bir eylemci gibiydim daha çok. Almanya, Londra ve Hollanda’da feminizm öğrenci hareketinin bir parçasıydı ama Avusturya’da böyle bir durum yoktu.

K: Geçtiğimiz 30 yılda kadınların rolü değişti. Bugün öğrencilerinin feminizme  yaklaşımı nasıl?
V:  Bir süredir ve şimdi de öğrencilerimin feminizme ilgisi 10 sene öncekinden çok daha fazla. 90’larda birçok öğrenci politik meseleleri kaçırdılar şimdi de politik bir bilinç kazanmaya ve her şeyin değiştiği bir zamanda yaşamanın nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalışıyorlar. Bundan sonra ne olacağını da bilmeyerek… ’Gerçek bir sanatçı’ mı olmalılar, satmaya mı çalışsınlar, hiç para kazanmayıp sadece denesinler mi... Bir yandan, politik durumu da düşünmek zorunda olduklarının farkındalar ve tabii ki buna kadınların statüsü de dahil.

K: Gençten sanatçıların feminizmi tekrar kucaklamasında, onların işlerinde teknik olarak gelişen araçların etkisi oldu  mu?
V: Araçlar ve teknik olanaklar ki ben buna melez  işler diyorum, kesin  rol oynuyor.  Bilgisayar, dijital fotoğraf ve video kullanıldığında hiçbir teknik olanağın olmadığı sanatçının tek bir araç kullandığı dönemden daha farklı bir kanon getiriyor işe. Tekniğin düşünülmesiyle birlikte politika da devreye girdi. Ama ben Sanat’ın direk olarak politik durumları değiştirebileceğine inanmıyorum, insanları savaşa girmekten alıkoyamaz, o ayrı bir konu. Sanat ve kültür ne var ki insanları savaşı yaratan tarzda bir davranış biçimine duyarlı hale getirebilir… Kültür bu ve bu tarz kanıları kapsayan bir sanat pratiği kültürel duyarlılık yaratmaya yol açabilir. Böylece politik, toplumsal ve kültürel içeriğin işlevi sanatla içiçe hale gelir.

K: Senin de kişisel işlerinin bu yönde yol aldığını hissediyor musun? Sen daha çok kimlik, çevre, vb konular üzerinden gittin şimdiye kadar…
V: Evet kendim yapıyorum ve her zaman da yaptığımı zannediyorum.

K: Şu an ne üzerine çalışıyorsun?
V:  Başlığı ‘bakışın bakışı’ olan bir iş üzerine çalışıyorum.  Lensinden baktığınız da kendi gözünüzü ve izlerkenki kırpıştırmalarınız superpoze görebildiğiniz bir teleskoptan oluşuyor. Kırpıştırmalarınızla değişebilen “gözelma”nızın parçalarını çoğaltabilirsiniz. Gözelmasının arkasındaki imaj bir metin yani bir bilgi ekranından (data screen) katmanlardan oluşuyor, hem kendinizi, hem evreni hem de metinleri gösteren. Bu işte hem kendi gözünüzü gözlemliyorsunuz hem de onu yok ediyorsunuz, yani kendine dönüşlü. Bakışınız değişsin istemezseniz kıpırdamıyorsunuz. Bakış açınızın değişmesini istiyorsanız o halde bakışınızı da değiştirmelisiniz. Bir karar vermek zorunda kalacaksınız.


K: Mühendislerle birlikte çalışıyor olmalısın.
V: Evet, bilgisayar programcısıyla, o işleri yapmıyorum, benim için imkansız. Bu iş iki sene içinde hazır olacak.

K: Öğrencilerinden bahsetmiştin biraz, onlar nasıl işler yapıyorlar?
V: Çoğu program kullanıyor…bazı fikirler oldukça basit… Mesela biri bilgisayar bilgisiyle yapılmış dijital yüzlerdi…dijital data yüze bilgi gönderiyor, yüz de bilgi veriyor. İki yüz bir araya gelince basit gibi duruyor ama birçok programlama ve öğrenme bir arada yürüyor. Bu bana ilginç geliyor çünkü bir sonraki adım daha çok ve başka bir enformasyon, tenin rengi değil de daha çoğu. Gelişim ve kurulum devam ediyor. Bu işte böyle bir görüş var.

K: E-posta üzerinden mi haberleşiyorsunuz?
V: Hayır.




K: Kadınlarla bağlantı kurmak ve cemaat yaratmak  için harika bir aygıt olabilir. Kadınlar bağlantı kurmak istiyor. Enformasyon gönderip tepki almak.
V: 50’lerde ve 60’lardaki sokak performanslarını ve posta sanatını çağştırıyor . Situasyonistlerin duygusunu veriyor biraz da, Avangard devam ediyormuş gibi, insanları biraaraya toplamanın spontane versiyonları. Kadınlar ya da her kimse bunu e-posta yoluyla başarabiliyorsa ne güzel, ben yapmam.

K: Peki size destek veren sistemleri söyleyebilir misiniz? İnsanlar ya da kurumlar?
V: Hayır çünkü 60’larda ve 70’lerde durum farklıydı… Kurumsal bir destek yoktu. Avusturya toplumu bana karşıydı. Her şeyi yalnız başıma yaptım. Onlara karşı mücadele ettim, gerçekten bana karşılardı.

K: Ama şu anda cevherlerden bir tanesisiniz!
V: Evet, hep böyle olmaz mı zaten? İşler değişti, evet bugün artık farklı benim için, özellikle sergilerime gelen genç insanlar var çevremde, bu da iyi. Kalabalıklarla çevriliyim.

K: Kadınlara tavsiyeleriniz var mı?
V: Genç sanatçılara şunu diyebilirim: Düşünebildiğinizi yapmak değil de ne yapabileceğinizi düşünün…Kendinin sınırına gidebilmek. Bazen insan bir sınırı geçmek zorunda ve geçince başka bir sınır daha çıkacak.

K: Sanatsal sınırlardan bahsettiğinizin farkındayım; ama bir de gerçekten Doğu ile Batı arasındaki gerçek sınırları geçen sanatçılar var. (siz bunu Avusturya’dan iyi gözlemlemişsinizdir).
V: 80’li yıllarda Silvia Eiblymyer ile doğu ülkelerindeydim. Oradaki sanatçılarla tanışmaya gitmiştik. Şimdi de Doğu Avrupa’dan ve Asya’dan öğrencilerim var.

K: Farklı bir bakış açıları var mı?
V: Evet.

K: Almanya’da bulunmak onları değiştiriyor mu sizce?
V: Yo, sanmıyorum. Kendi bakış açıları var ama arada sırada kafaları karışıyor… bazen bazı koşullarda tehlikeli sayılabilir. Daha çok dil sorunu. Örneğin: bir Çinli öğrenci belirli imajlar ve kelimeler kullanırken onların bağlamını da anlamak zorunda. Bir anda Batı kültürü içinde kültürel iş üretmek anlamsız gelmeye başlayabiliyor, nerede olduklarını düşünmek zorunda kalıyorlar; aslında bu da ilginç bir kültürler arası bir geçişliliğe izin veriyor.

K: Filmlerinizi seyrediyor musun?
V: Seyretmiyorum çünkü biliyorum. Ama bilsem de onlar hakkında konuşmak yine de kolay olmuyor.

K: Küratörlerle aranız nasıl?
V: Değişiyor, bazen iyi ortaklıklar oluyor, bazen iyi olmayabiliyor, özellikle beni yönlendirmeye çalıştıklarında. Onların istekleriyle benimkiler çarpışıyor. Feminizm içinse özel bir küratör kuşağı da var. Genç ve orta yaş olanlardan bazıları hala kadın sanatçı olmayı, toplumun içinde feminizmin yerini sorguluyorlar. 


ArtForum review, June, 2003

Çev: Anita








Hiç yorum yok: