VALIE EXPORT ile
söyleşi
KATHY RAE HUFFMAN
Kathy: Rol
modelleriniz kimler?
Valie: 1960’larda ilkin
Amerikan sahnesini keşfettim: John Cage, Carolee Schneeman, Trisha Brown ve diğerlerini. Bu tarz işleri keşfettiğim için mutluydum.
Kitaplardan değil de dergilerden haberim oldu olan bitenden, Viyana’da
bulamadıklarımı daha çok Londra’da ve İsveç’te buluyordum. Carolee
Schneeman’nın işlerine ilgiliydim ve
70’lerde onu Londra’da ziyaret ettim. Sonradan
kendim de böyle radikal işler yapmaya başladım.
K: Viyana Aksiyonizmi
peki?
V:
1960’larda onları tanıyordum ama onlarla hiç birlikte çalışmadım. Resimden kurtulamıyordum tam- sinemanın ne olup
olmadığına bakıyor ve kameralı olmanın anlamını araştırıyordum. Avusturya’da
politik bir feminist hareket yoktu. Enformasyon sınırlıydı. Sanat yapmanın
aestetik yollarını arayan bir eylemci gibiydim daha çok. Almanya, Londra ve
Hollanda’da feminizm öğrenci hareketinin
bir parçasıydı ama Avusturya’da böyle bir durum yoktu.
K: Geçtiğimiz 30 yılda kadınların rolü
değişti. Bugün öğrencilerinin feminizme
yaklaşımı nasıl?
V: Bir süredir ve şimdi de öğrencilerimin feminizme ilgisi 10 sene öncekinden
çok daha fazla. 90’larda birçok öğrenci politik meseleleri kaçırdılar şimdi de
politik bir bilinç kazanmaya ve her şeyin değiştiği bir zamanda yaşamanın nasıl
bir şey olduğunu anlamaya çalışıyorlar. Bundan sonra ne olacağını da
bilmeyerek… ’Gerçek bir sanatçı’ mı olmalılar, satmaya mı çalışsınlar, hiç para
kazanmayıp sadece denesinler mi... Bir yandan, politik durumu da düşünmek
zorunda olduklarının farkındalar ve tabii ki buna kadınların statüsü de dahil.
K: Gençten sanatçıların feminizmi tekrar
kucaklamasında, onların işlerinde teknik olarak gelişen araçların etkisi
oldu mu?
V: Araçlar ve teknik olanaklar ki ben
buna melez işler diyorum, kesin rol
oynuyor. Bilgisayar, dijital fotoğraf ve
video kullanıldığında hiçbir teknik olanağın olmadığı sanatçının tek bir araç kullandığı
dönemden daha farklı bir kanon getiriyor işe. Tekniğin düşünülmesiyle birlikte
politika da devreye girdi. Ama ben Sanat’ın direk olarak politik durumları değiştirebileceğine
inanmıyorum, insanları savaşa girmekten alıkoyamaz, o ayrı bir konu. Sanat ve
kültür ne var ki insanları savaşı yaratan tarzda bir davranış biçimine duyarlı
hale getirebilir… Kültür bu ve bu tarz kanıları kapsayan bir sanat pratiği kültürel
duyarlılık yaratmaya yol açabilir. Böylece politik, toplumsal ve kültürel
içeriğin işlevi sanatla içiçe hale gelir.
K: Senin de kişisel işlerinin bu yönde yol
aldığını hissediyor musun? Sen daha çok kimlik, çevre, vb konular üzerinden
gittin şimdiye kadar…
V: Evet kendim yapıyorum ve her zaman da
yaptığımı zannediyorum.
K: Şu an ne üzerine
çalışıyorsun?
V:
Başlığı ‘bakışın bakışı’ olan bir iş üzerine çalışıyorum. Lensinden baktığınız da kendi gözünüzü ve
izlerkenki kırpıştırmalarınız superpoze görebildiğiniz bir teleskoptan
oluşuyor. Kırpıştırmalarınızla değişebilen “gözelma”nızın parçalarını
çoğaltabilirsiniz. Gözelmasının arkasındaki imaj bir metin yani bir bilgi
ekranından (data screen) katmanlardan oluşuyor, hem kendinizi, hem evreni hem
de metinleri gösteren. Bu işte hem kendi gözünüzü gözlemliyorsunuz hem de onu
yok ediyorsunuz, yani kendine dönüşlü. Bakışınız değişsin istemezseniz
kıpırdamıyorsunuz. Bakış açınızın değişmesini istiyorsanız o halde bakışınızı
da değiştirmelisiniz. Bir karar vermek zorunda kalacaksınız.
K: Mühendislerle birlikte çalışıyor
olmalısın.
V: Evet, bilgisayar programcısıyla, o işleri yapmıyorum, benim için imkansız. Bu iş iki sene içinde
hazır olacak.
K: Öğrencilerinden
bahsetmiştin biraz, onlar nasıl işler yapıyorlar?
V: Çoğu program kullanıyor…bazı fikirler oldukça basit… Mesela
biri bilgisayar bilgisiyle yapılmış dijital yüzlerdi…dijital data yüze bilgi
gönderiyor, yüz de bilgi veriyor. İki yüz bir araya gelince basit gibi duruyor
ama birçok programlama ve öğrenme bir arada yürüyor. Bu bana ilginç geliyor çünkü bir
sonraki adım daha çok ve başka bir
enformasyon,
tenin rengi değil de daha çoğu. Gelişim ve kurulum
devam ediyor. Bu işte böyle bir görüş var.
K: E-posta üzerinden
mi haberleşiyorsunuz?
V: Hayır.
K: Kadınlarla bağlantı kurmak ve cemaat
yaratmak için harika bir aygıt olabilir.
Kadınlar bağlantı kurmak istiyor. Enformasyon gönderip tepki almak.
V: 50’lerde ve 60’lardaki sokak
performanslarını ve posta sanatını çağrıştırıyor . Situasyonistlerin duygusunu veriyor biraz da,
Avangard devam ediyormuş gibi, insanları biraaraya toplamanın spontane
versiyonları. Kadınlar ya da her kimse bunu e-posta yoluyla başarabiliyorsa ne güzel, ben yapmam.
K: Peki size destek
veren sistemleri söyleyebilir misiniz? İnsanlar ya da kurumlar?
V: Hayır çünkü 60’larda ve 70’lerde durum
farklıydı… Kurumsal bir destek yoktu. Avusturya toplumu bana karşıydı. Her şeyi
yalnız başıma yaptım. Onlara karşı mücadele ettim, gerçekten bana karşılardı.
K: Ama şu anda
cevherlerden bir tanesisiniz!
V: Evet, hep böyle olmaz mı zaten? İşler
değişti, evet bugün artık farklı benim için, özellikle sergilerime gelen genç
insanlar var çevremde, bu da iyi. Kalabalıklarla çevriliyim.
K: Kadınlara
tavsiyeleriniz var mı?
V: Genç sanatçılara şunu diyebilirim:
Düşünebildiğinizi yapmak değil de ne yapabileceğinizi düşünün…Kendinin sınırına
gidebilmek. Bazen insan bir sınırı geçmek zorunda ve geçince başka bir sınır
daha çıkacak.
K: Sanatsal sınırlardan bahsettiğinizin
farkındayım; ama bir de gerçekten Doğu ile Batı arasındaki gerçek sınırları
geçen sanatçılar var. (siz bunu Avusturya’dan iyi gözlemlemişsinizdir).
V: 80’li yıllarda Silvia Eiblymyer ile
doğu ülkelerindeydim. Oradaki sanatçılarla tanışmaya gitmiştik. Şimdi de Doğu
Avrupa’dan ve Asya’dan öğrencilerim var.
K: Farklı bir bakış
açıları var mı?
V: Evet.
K: Almanya’da bulunmak
onları değiştiriyor mu sizce?
V: Yo, sanmıyorum. Kendi bakış açıları
var ama arada sırada kafaları karışıyor… bazen bazı koşullarda tehlikeli
sayılabilir. Daha çok dil sorunu. Örneğin: bir Çinli öğrenci belirli imajlar ve
kelimeler kullanırken onların bağlamını da anlamak zorunda. Bir anda Batı
kültürü içinde kültürel iş üretmek anlamsız gelmeye başlayabiliyor, nerede
olduklarını düşünmek zorunda kalıyorlar; aslında bu da ilginç bir kültürler
arası bir geçişliliğe izin veriyor.
K: Filmlerinizi
seyrediyor musun?
V: Seyretmiyorum çünkü biliyorum. Ama
bilsem de onlar hakkında konuşmak yine de kolay olmuyor.
K: Küratörlerle aranız
nasıl?
V: Değişiyor, bazen iyi ortaklıklar
oluyor, bazen iyi olmayabiliyor, özellikle beni yönlendirmeye çalıştıklarında.
Onların istekleriyle benimkiler çarpışıyor. Feminizm içinse özel bir küratör
kuşağı da var. Genç ve orta yaş olanlardan bazıları hala kadın sanatçı olmayı,
toplumun içinde feminizmin yerini sorguluyorlar.
ArtForum review, June,
2003
Çev:
Anita
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder