28 Aralık 2021

ALİNA ASAN. KARBON AYAK İZİ



JENNIFER THORESON



NOT: Jennifer Thoreson’un izniyle/ with the permission of Jennifer Thoreson


 

UYGAR ASAN. bir lunaparktan kalanlar



                                                                            ÇEŞMEALTI SAHİL, YAZ 2021

CİN AYŞE 16, ÇOCUK(LUK)
 

TINA LACKNER. anima shadow/ rubino butterfly




 CİN AYŞE 16, ÇOCUK(LUK)


STEFAN LORENZUTTİ. Emerald Hours


Gooseberries for supper 

by the punnet & palmful, 

red refrigerated jello too. 

 

I hypnotize Hania to sleep.

It’s 6 in the evening, light 

for hours yet, forest frisky. 

 

Window open to entomology, 

diamond screen our portcullis, 

I marvel at Hania’s Hania-ness. 

We slumber for twelve emerald hours. 

 

Zümrüt Saatler

 

 

Akşam yemeğinde

avuç dolusu bektaşi üzümü sepetten

soğutulmuş hibiskus jölesinin yanında.

Uyuması için Hania’yı hipnotize ediyorum.

Saat akşamın altısı, aydınlık

saatlerce daha, orman kıpır kıpır.

Böcekbilimine açılan pencerede,

karo koruyor kale kapımızı,

Hania’nın Hanialığına hayret ediyorum.

On iki zümrüt saati boyunca uyuyoruz.

 

 

  

Çeviren: Sevinç Çalhanoğlu



CİN AYŞE 16, ÇOCUK(LUK)

 

 

 

 

SEVİNÇ ÇALHANOĞLU. 550 Myrtle Ave*


 

 

burası geçerken oturmak isteyenler için

burası otururken geçenler için televizyon

burası ışıklı bir taksi.

 

burası oturup dinlenmemiz için

burası oturup dinlemek için

burası dilenmek için bir pardesü.

 

burası oturup uzakları izlemek için

burası oturup yakınları görmek için

burası başkalarıyla göz göze gelmemiz için

burası oyulmuş gözler tapınağı.

 

burası tırmanmak için bir heykel

burası tırmanıp düşmek için

burası düşüp kafamızı yarmak için

burası iyileşen yaralı kafalar.

 

uzanmak için olsa bile uzanıp hayal kurmak için değil

burası boş boş uzanan canavar ağzı

gölgesinde güçlenmemiz için.

 

yağmur yağdığında ıslanmamamız için değil

yağmur yağmasa da ıslanmamız için

burası üstünde oturduğumuz bir su kütlesi.

 

burası yer altı geçidine gitmek için ipucu

burası almamız gereken vitaminler 

burası karnı ağrıyan çocukların toplaşma noktası

burası büyümüş son üçüz ağaç

burası yerden yüksek tesisi.

 

burası hayvanlar için mucizelerle dolu

burası salyangozlar evi

burası hayvanlara yem olacağımız leziz bir restoran.

 

 

 

 

 

 

* eve dönüş yolunda dinlenmek için oturduğumuz yerde, Leyla’nın sorduğu bu nedir sorusuna beraber verdiğimiz cevaplardan ilhamla.

 





SEVİNÇ ÇALHANOĞLU. Dünya Yeniden ya da Ablalık Notları


Ben bir çocuk bakıcısıyım. Çocuk bakarken çocuk baktığımı unutuyorum. Çocuk bakarken çocuk baktığımı unuttuğumdan baktığım çocuk parkta beni bulup, “Sevinç,” diyor, “sana bir sorum var: Büyüyünce ne olacaksın?” Gözlerim parlıyor. Yeniden büyüyeceğim için heyecanlanıyorum. 

 

Köpekbalığı Yavruları*

 

Leyla’yı okuldan aldıktan sonra bindiğimiz trenle genelde dünyayı geziyoruz. Bugün evlerine vardığımızda salonda bizi koca bir okyanus bekliyordu. Hemen koltuğa kurulup balık tutmaca oynadık. Hayali oltamızı salonun orta yerine atıp çekiyor bir yandan da kamp alanımız olan yer minderlerinin üzerinde yiyeceklerimizi hazırlıyorduk. Sonra Leyla yüzmeye karar verdi, ben kamp alanında kaldım. Bir süre sonra yüzünde korku dolu bir ifadeyle geri gelen Leyla ileride köpekbalıkları olduğunu söyledi. Onlara zarar vermezse bize bir şey yapmayacaklarını söyledim. Isınmak için yaktığımız ateşi (buruşmuş kâğıt) aldı ve köpekbalıklarının olduğu yere doğru fırlattı. “Sanırım onları kızdırdım, kesin bize saldıracaklar, hadi kaçalım!” dedi. Saldıran kimse olmayınca beraber köpekbalığının olduğu yere yüzmeye karar verdik. Mutfağı yüzerek geçtik. Köşeye sıkışmış köpekbalıklarını görünce, “Aa,” dedim, “minik yavruları varmış bunun.” Minik köpekbalığı deyince Leyla’nın yüzünde bir yumuşama oldu. Köpekbalığının yavrularını sevebilmek için dönüp boşluğa, “Sana ateş attığım için özür dilerim, yavrularını sevebilir miyiz?” diyerek izin aldı. 

 

Sinekler*

 

Yatma vakti geldiğinde Adele’le kitap seçiyoruz. O akşam, hayvanlar hakkında şaşırtıcı bilgilerin olduğu kalınca bir kitap aldık elimize. Yatağa uzandık. Kitabın hepsini değil, ancak bir kısmını okuyabileceğimi söyledim. Adele şuradan şuraya diye işaret etti. Yılanlardan başlayıp su aygırına kadar okuyacaktım. Sineklerle ilgili bölüm (erkek sineklerin çiçeklere konduğu, insanları ısıranın dişi sinekler olduğu bilgisi) onu rahatsız etmişti. Türkiye’ye her gittiklerinde sineklerin hep onu yediğinden, ne yaparlarsa yapsınlar sadece ve sadece onu yediğinden dem vurdu. Camı açıyorlardı ve onu yiyordu, denize gidiyorlardı ve onu yiyordu, sofraya oturuyordu ve onu yiyordu. Yorganın altından ayaklarını çıkarıp sineklerin sıklıkla nerelerini ısırdığını gösterdi. Ne annesini ne de babasını böyle ısırıyorlardı. Bundan bıktığını, bu yüzden Türkiye’ye gitmek istemediğini söyledi. Onu sakinleştirmek için beni de hep ısırdıklarından ama geçen yaz kullandığım okaliptüs yağı sayesinde onlardan kurtulduğumu söyledim. Belki kendisi de bu yaz o yağdan sürerdi. Biraz sakinleştikten sonra ekledi: “Ama ya o zaman erkek sinekler beni çiçek sanırsa?”

 

 

Kitabın Sonu*

 

Linden’ın ödevlerini bitirmiş, okuldan aldığı kitabı okuyorduk: Wishing with pennies. Kitapta süs havuzuna sırayla para atıp dilek tutan hayvanlar vardı: Ayı, kaplumbağa, kaplan, fil, yarasa. Her resimde arkada bir de maskeli tilki görünüyordu. Herkes dileğini tutup gittikten sonra tilki gelip havuzdaki paraları topluyordu. Linden kitabın böyle bitmesine çok sinirlendi. Yeni kitaba geçmemize rağmen aklı o kitapta kalmıştı. Kitabı yeniden eline aldı, bir daha okumamı istedi. Bitirince kitabın eksik yazıldığını söyledi. Kitabı evirip çevirdi. Hâlâ kızgındı. Ona kitabı kendi yazmış olsaydı nasıl yazardı diye sordum. “Ben bir sayfa daha eklerdim, çünkü tilkinin kimsenin hayallerini çalmaya hakkı yok, onu cezalandırırdım,” dedi. 

 

 

 

 

 

 

 

*New York’ta ablalık yaptığım çocuklardan ilhamla yazmaya devam ettiğim Dünya Yeniden adlı kitaptan Cin Ayşe için seçtiklerim.

 

Cin Ayşe 16, ÇOCUK(LUK)

 

27 Aralık 2021

SELCAN PEKSAN. Esentepe


 

Okuma bayramında uzun bir şiir ezberlemiştim 

Zaman ve meslekler hakkındaydı

 

Kollarımla geniş bir daire çizerek göstermemi gerektiren bir çapı vardı anlattığı şeylerin

Yaşam ve ölüm hakkında olmadıydı, parmak kuklası hakkında: 

 

Tüm bedenimle kütlesizmişim, şnorkelim bana yeni bir kimlik veriyor

Gökten inen bir perspektif, dibe doğru derinlik kazanıyorum, ruh boyutluyum

 

Boğulma rolünde kendimi oynuyorum, vurgun yemişim meğer salyalarım

Hare hare içine alıyor beni, kaplumbağaları

 

Kaplumbağaları hemen şimdi kurtarmalıyız, bunun herkes farkında mı? diyorum

Ölü balıklar geçiyor altımdan asılı kaldığım 

 

Mercanlar, 

iribaşları dayımların süs havuzunda istifliyorum, hediye kutusunda müjdeliyorum onları 

 

Sıcak asfalt kıvamındayız, ergenliğe girmemiş her yaştan ciddi kişiler, 

Bitli kafalarımız dışarıda 

 

Gömülüyoruz ve yaklaşan kamyonların titreşiminde 

Kayıp balıklar olarak seslendiriyorum onları, 

 

Talihlileri selamlıyorum sahneden, siğillerini siliyorum ellerinden

Sapanca çekiliyor, çekiliyor

 

Siyah plastiği yırtarak çıkartıyorum gazlı kafamı

Soluğu arındırarak, filtrelerden geçirerek hatırlanacak anıları

 

İnce bir işçilik, seçici zanaatın sırları, benimle kalacakları ayırarak

Yaşama dönmek için kemireceklerden, 

 

Şiirin sonunda yüzümü velilere dönerek büyük bir kahraman edasıyla şunu diyordum: 

Biz sizin tanrınıza sunulmak için doğmadık
Saklanmak için doğmadık


CİN AYŞE 16, ÇOCUK(LUK)

PETEK SİNEM DULUN. La vie en rose*


 

Beni bir saatten ötekine

Bir dilden diğerine yolcu eden vapur sesi

Hep hazır

Onu oraya kimin koyduğunu soracağım

geçtiğim yerleri göstereceğim. ama kime?

 

Tren raylarında beklediğim

Biletler, jetonlar, kartlar gönderirdi.

Habersizce, kaçar gibi ortadan yok olurdu

Beni yalnız gönderirdi. Yalnız göndermeyi bildi.

Üzerinden geçtiğim hayalet kentler, kasabalar

Hepsini ezberledim. Bir onun yüzü yok

 

bir el duvar bana > Yedek adım: emanet /

bellek siliyor bazı şeyleri -iyi ki-

 

Karşılaşınca bakışından tanırdım

Konuşmadan birlikte yürürdük

Görmeyince unuturdum 

 

bağlılık? Nasıl ki? Bu savurganlığın içinde

En iyisi olursam gözüne. Görünmem ki.

Beni kendinden alıkoyan. Yakında.

çıkıntı olmaya çekinirim. 

Öyle uysal, evcimen. Göndermesin. Korkum içimde.

Kapıda bavulu. görünce. Hastalanırdım.

 

 

GENİŞÇE BİR DENİZ 

GENİŞ TAA BULUTLARA KADAR. Nefesim kokusuyla dolu. Olabilirdi.                                             

Ardımda. sıcaklığın. dalgaların.  BİR ÇİMDİK HİSSEDİLMEYEN ÜLKESİ. acıydı.

BULUTSUZDU. ORADA kaldı.  

GÜN DOĞMADAN YÜZÜMÜ YIKARDI ELLERİ. ÜSTÜM BAŞIM İÇİN UĞRAŞTI.

-BUNU YILLARCA SÖYLEDİ- SONRA BENİ ELLERİYLE BIRAKTIĞI. YOLCULUĞA. 

HAZIR MIYDIM? 

BUNUNLA İLGİLENMEZ O. Yalnız İşe gitmesi gelmesi 

arkadaşları yediği içtiği parası biriktirdiği kendine hep 

Sade ben cezalıyım. (kimsem?!)

Ben böyle böyle yerleştim içerlere.  benden uzak olana yetişemedim.

 

Sorma. çok gezen çok kaybolur. her kayboluştan yeni biri.

Bağsız koparılmış kimselerin laneti bu

Kavuşmak da özlemek de dilde

Bir sarılmak yok şöyle, yanaktan öpmek yok

PENCEREDEN DIŞARLARA DOĞRU. Gördüğü de söylediği de.

Haah geldin mi?

geldim.

Bugüne.                                                                                                                     *Edith Piaf


CİN AYŞE 16, ÇOCUK(LUK)


ÖZNUR AKSOY. çocukluk bir evdir



MURAT ÜSTÜBAL. İnfanzia: Çocuktan Al Haberi


 

                                                     -Masal ve Alina’nın yaşam koçluğuyla-

 

Kozmosun altından girdim üstünden çıktım:

Darbenin olumsuzlukları için ortada kalmıştık; orta ikiydik.

Sokaklar esc için erkendi, yollar parke taş beton arası sınırsız ıssızlık,

dimağlar arasıydı hava ve hebaya çok müsait bir berhava,

Dağdan gelinemezdi de bağdan gelinirdi şarapsız,

her geliş deli ağrısı, kaldırımda kalakalmanın Sisyphos’u,

tartışmayı slogan yazılarından öğrendiğim okumadan çok yazamama.

Duvarın ruhu grafiti için dar yıllar; spreyi bitmiş koku.

Rengi yok, harfsizlik demode ve filolojik uyku indeksi eksik, 

şiirin dizelerle diz dize yazıldığı konvansiyonel işlikler,

bilinçdışı diye bilinenler bilinç akışı, artsüremliliğin eşsüremlilikle

fotoğraf verebildiği bir çelişme, çakışmaya doğru psykhe.

 

İpi çekilip girilen kapılar kimsenin ipi çekilmeden önce yıkıldı.

Biz içinde kaldık; altında kalınan dikteler resmi kanaldan izlenir mi?

Duyargaya rağmen içinde kalınamayacak süreç köleliği,

içkinlik mağduruna oyuncak olsun diye ego sersemliği, legolar içre.

Lego-zihin epeydir alástor çarığı boynuzun kulağı geçtiği

bir kayrolog: seyredilenin işlevinin seyredenin inşası kadar olduğu.

An’ın larvalaşması, larvanın hayalet maddesi ansiklopedide

işaretlendiği gibi durmuyor, dehlizler açıyor paralelde pürdikkat.

 

Kastrasyon bir çocukluk hastalığı; kestirip atar çizgi romanları,

çizgi oyunlarında çizgiye bastıkça üç boyutta, ölümlülerin bildiği.

İki boyutun serüvenidir ya kahramanlık, ölümü yaşamdan olur.

Çizgi biter ezgi başlar; roman biter şiir başlar. Metinlerarasılık

gözünü açar: çocuk oyunları birbirine açılır Homeros’tan beri.

İlk kahramanın Homeros olması boşuna değil, ilk oyunbozan

ve oyunu başlatan dolayım: im kazıyan sokak alışkanlıkları.

 

Gösterge üstyapıdır çocukta, altı çizilen ilk satır bin katır yüklü,

fizik ötesi evlat edinme fizibilite denemesi, yıkılıp gelen de var:

her geriye ket vuruş tarihe darp, her darp ise hatırlama harbi.

Çizgilere basmadan kaçış çizgisi kurulamıyor, Uygarca kaçış için

tüm yollar tüketildi, oyunların yetmediği de olur Camera Lucida’dan

Homo Ludens’e zıplayışlarda, oysa kalabalığı koşardım aşağlara yukarlara!

 

Çocukluk törenleri somut; sanki pasta içindir yakılı mumlar,

büyüdükçe içine kaçar tören, adı ritüel kalır: yorgunluk

ve dostlar içindir mitler, bağlam ve bağlanma için, büyüdükçe bağlanır

küçüldükçe koparız iç dengeden. Keyfiyet elinde değildir ellinde,

çocuğu tahtına oturtan kutsal oksijen. Seslerin ironisi inceliği,

nefesin inceliği ironisi, küçültme tarihin şifresiyse inceltme ruhun idesi.

 

 

 

Olup bitenler için çok erken olup bitmediklerini anlamaya,

zamanda-oluş ile tarihte-oluş arasında değerli bir haber adına,

süreç takibinden yılmayan ergen tarihi ele alır zamanı değil.

İp olmadan da atlanır altından üstünden ip koleksiyoncusu değilsen,

Ve ipi tutup da bırakmayan için ne kötü bir son: praksis.

Olmuş şeyleri aktaran son biteviye değildir, enformatif süregiden.

Haberi olmayıp da haber verendir çocuk: doğallıkta süregiden toplayıcı.

 

 

 Cin Ayşe 16, ÇOCUK(LUK)

 

 

 

 

 

MONİCA PAPİ. Hacmi Olmayan Oda

MONİCA PAPİ

Hacmi Olmayan Oda

 

Hacmi olmayan odaya yürüdüm.

Hacimsizliğe doğru büyüdü içeriler

Bitişiğindeki oda büyüdü

ve beni büyütürlerken

oluyordu bunlar.

 

Odalarca oldu ve diğer şeylerin tümü de 

olmuştu o yıllarda.

Alışkanlık kazansam şefkat sınırından çıkıyordum.

Gelip çarpıyor, çıkanlardan burnumu düşünüyor

Ağlaya ağlaya çıkarılıyordum

hacimsizlikten

 

Böyle sürerse

Sevilemeyiz

Bunu çok fena anlıyordum

Sevmeyi öğretilmişlere

Hayat, kabında genişliyor

 

Gittim,

hacmi olmayan suyu çektim kabından.

 

Hacmi olmayan keyfe yürüdüm.

Uçamayan kuş cinsi, yastıkları siyahla havalandırıyordu

Bir bıçaksızlıkta kesilen ipince kanda

y yürüdü

 

Kesilmiyorum sebeplerimle ikiye ayrıldığımda ben, 

tam ortadan 

hacimsiz taraçada boynu kıvrıldı, kümessizliğinden gelerek 

ortadaki büyük leğene doğru

aktığı kanda nefes verenler

 

Hacimsiz bahçeye yol yüründü.

Tüm meyveler toprakta ikiye bölündü.

 

İmreniyorsunuz birbirinizi öldürür gibi olurken

ben de size imreniyor gibi olacakken tam

kıpırdayan milyonlarca karıncayla

Kendime geliyorum.

 

Başlar omuzlara terk edildi, diyafram içe çekildi.

Seviye sabit: Saçlar, ağustos, köprü rüzgârlandı

Kafalar hep alnın üstüne çekildi.

 

Tam yolu bitirmek üzereydim

Yol bitti.


Cin Ayşe 16, ÇOCUK(LUK)

MİRAY ÇAKIROĞLU. Ölümcül yakınlıklar


Bir masaldan aklımda kalmış. Kahraman kendini ihtişamı dillere destan bir şatoda buluyor. Dillere destan şatonun korkutan görünüşlü bir sahibi var, belki bekçi sadece. Tekinsiz bir şey, canavar gibi, belki öyle görünmüyor ama her an dönüşebilir. Kahraman aşağı yukarı bir insan, yapabileceklerinin sınırlılığı ve mümkün geleceklere dair sürekli tasarımıyla insan boyutlarında yapılmış. Kahramanı kırk kapılı bir yere getiriyorlar. (Onlar: onlardan kaynayıp taşan bir şey var.) Bir sebepten bir süre burada kalacak. Yalnız bazı kapıları açıp, ardında ne var diye bakabilecek. (Süre burada silikleşiyor.) Yine ona açık edilmeyen bir sebepten bazı kapıları da asla açmaması gerek. (Burada süre yok, çok kesin bir an burası.) İsterse uzak durması gereken kapıları da açabilir ama açmamalı. Çocukluğun gözlerini diktiği pek çok kapısı var. Bir ara sadece: kapıların hepsinin seninle ilgili olmadığı inancı ve hayatın bütün kapıları tek tek açtırmadan bitmeyeceği bilgisi. Masaldan aklımda kalmış, ev sahibi de kahraman da değil; açılmaması gereken bir kapı açıldığında şato başka bir şeye dönüşüyor.

 

Anne, dünyaya ince bir tabaka halinde yayılan doku. Birbirinden ayrı dolaşan şeyleri birbirine yapıştıran özsıvı. Zamanların içinden, şeyleri, kendiliğinden bir arada duruyormuş gibi gösteriyor. Dünyayı üzerinde durulur bir yere çeviriyor. Parçalılık yalnızca bir an için göz önüne gelecek bile olsa hiçbir şeyin kopmadığı dingin bir dolaşım kendini tekrar ediyor. Anne çepeçevre kuşatmasa burayı, sakince akıyor gibi görünen ne varsa, kutupları birbirine ters tarafından dokunmuş gibi olduğu yerden fırlayıp dünyanın dört bir yanına savrulacak. Anne kapıları tanıtıyor.

 

Yaşamak tekrarlandıkça yerine oturan bir şey. 

 

Bazı yakınlıklar ölümcül. 

 

 

 

MERYEM GÜLDURDAK. h i ç b i r z a m a n d a h i ç b i r y e r d e h i ç b i r k i m s e.










MELEK AVCI. edimsel


 

herkesin bir isminin olduğu 

buna kayıtsız kalamadığımız

ne ismin varmış be

dediğimiz dönemleri

melek ne güzel isim 

dediğinizi duyar gibiyim

çocuk gibi oluyorum

her ismimle seslenildiğinde

belki anlamı yok hatırlıyorum 23 nisan

belki anlamı çok ağlamıştım 23 nisan

 

ihtiyacımız olan buydu

insan neden hatırlasın ki  

başka başka olduğunu

durduk yerde öyle mi değil mi

böyle düşünmediğimiz zamanlar

düşüneceğimiz zamanlar da 

gelecekte bir gün gelecek

ihtiyaç anında bunu beynimize

her akla geldiğinde bunu yerleştirmeye

herkesin özeni kendine tabi

 

bitiriyorum 

herkesin sevindiğini eller kalkmadan

görmek istiyorum

iyi arkadaşlarımız olsun

şiir kitaplarımız çıksın

ellerimizde çiçekler