2 Mayıs 2023

FERAH DOĞAN. MUTANT


Konuşmak için

Ne diyordu L ? Aptalca konuşmayı göze almak lazım. aptalca. Boş. Yersiz. 

 

Neden böyle, lodos diye mi? Gerçek İstanbullular lodostan bahseder. Lodos İstanbullular için bir şeydir. Bu şehre ait bir rüzgâr. İzmir’de de meltem var ama meltem hafif bir yaz rüzgârıdır ve lodos gibi kendi gündemini oluşturmaz. Ne basınca ne baş ağrısına neden olmaz. Lodosun hep kendi gündemi ve hareketi vardır. Denizciler için tehlikedir. Çoğu gemi seyredemez. Poyraz kar ve soğuk getirir. A poyrazdan bahseder. İstanbullular lodostan bahseder. 

 

K biriktiriyor. 

Gazyağı biriktiriyor. Farelerle uğraşıyor. 

 

Okyanus olamıyorum, değil mi? 

Okyanus olamam, değil mi?

 

O da kendine göre biraz kum olur.

Dağılır. 

 

Burada herkesin kafası çok dağınık. Bütünlüklü şeyler çok az burada. Her şey dağınık ve fragmantal. Herkesin kafası çok dağınık. Ortaya çıkan şeyler hep fragmantal. Faunamız dağınık düşünceler çıkarıyor.

Bir yerin düşünme biçimi o yerin faunasıdır. Değil mi? 

 

Şehir çok hücreli, mutant, virüs gibi. Dağılıyor. 

 

Merkezi değiştirmek ama yapıyı değiştirmemek bir işe yaramıyor. Yapıyı değiştirdiğinde merkez değişiyor. Yani biz merkezi değiştirdiğimizi sanıyoruz bazen ama değişmiş olmuyor. Yapıyı kabul ettiğimiz sürece belki merkez aynı merkezdir. 

Merkez, odaklandığımız, etrafında biriktiğimiz, dolaştığımız şey sanırım. Merkez etrafında döndüğümüz şey olsa gerek. 

Dünya döndüğü için gök de dönüyor. Dünya döndükçe devam edecek. 

İşte duygularımıza güvenmememiz için bir neden. Dönmediğini sanıyoruz çünkü. 

 

Tam bizim olduğumuz şeye karşı sanki. 

 

Başka bir dilde konuşuyor sanırım ama onu anlıyorum yine de. Demek ki başka bir dilde yazılmış şeyleri de anlayabiliriz. Başka dilde konuşsa da anlayabiliriz. Ama belki de yeterince anlamıyorum. Belki başka bir dilde bu dili konuşuyor. Yine de anlamıyorum. 

 

İstediği şeyin devamı olacaktır. Mutlaka. İstediği şeyin devamı olacaktır. Baya hemhal olmuş onlarla. Sevmiş onları. 

Ben neyin devamıyım, hiçbir şeyin. Bu dağınıklığın bir parçasıyım. 

 

Yarın bana bunları anlatacak. Bir ağacın bir insanı sakladığını.  

 

Hayatı taşıyoruz birbirimize. Dünyayı taşıyoruz. Hayat birbirimize taşıdığımız, bulaştırdığımız bir şey. 

Dağılıyor. 

 

Ya kuşlara ya otlara yakın 

 

Neden onla çarpıştığını bilmiyorum. Neden kendini savunmak zorunda hissettiğini. Defansa geçiyor. Farklı kutuplarda görüyor olmalı kendini ve onu. Dengelemek için yer değiştiriyor. Dengelemek için yer değiştiriyor. Dengelemek istedikçe oradan oraya koşuyor ve yer değiştiriyor. İstediği zemini bulana dek bu böyle sürecek. Çünkü zemin çok hareketli. Hiç dengeli değil. 

 

Aslında engeller yok ama var. yapabilirsin ama yapman imkansız.

 

Ama aklıma bu manevra kabiliyetleri geldi. Ve sistem çalıştı. Sistem içindeki her şeyle birlikte döndü ve yerlerinde oturanlar ayağa kalkmak zorunda kaldılar. Ayağa kalkmayan sırasını kaçırıyordu çünkü. Ve bizi rahatlatan sistem çok da rahatlamayın diyordu. Biraz oturun. Biraz ayakta, kapıda bekleyin. 

 

Böyle yerlerde sana ne yapman gerektiğini söylüyorlar. Şuraya git, orda şunu yaptır, oradan oraya, oradan oraya, sonra söylerler size. Fazla konuşmaktan sıkılmış biri yine de mesleğinin icabını yerine getiriyor ve söylemesi gerekeni söylüyor. Oradan oraya sürüklenen bir şey gibi hareket ediyorum. Belli bir hızın içinde, savrularak. Söylenenleri yapmaya çalışarak. Elini buraya koy, kolunu buraya koy, başını çevir, kımıldamadan dur, kolunu çek, başını çevir, nefes al, çok 

 

Saçlar, gövdeler, kuşlar, sahte şeyler, sahih şeyler. 

 

Kalben kaçmayı, buraya kaçmayı, sevince kaçmayı, buraya kaçmayı, şimdi ne kadar zorsa, bu boşluktan kelimeleri çıkarmak, boşluktan, beyaz sayfadan kelimeleri çıkarmak, olmadığı yerden çıkarıp oldurmak, bazen ne kadar zor ve bazen ne kadar kolay, hissettiğinde kolay, düşündüğünde zor, düşünmediğinde kolay, hissettiğinde boşluktan geliyor. Boşluktan geliyor. Çeke çeke çıkarıyoruz onu. Boşluktan mı bu, yoksa bu boşlukta başka çevrilemez şeyler olduğu, çevrilemez şeyleri dile çevirmeye çalışırken, olmayanı, henüz olmayanı, kelimelerle anlatmaya çalışırken, henüz olmayanı yaparken, zamanın içinde bu çabayla

 

bahçesinde incir ağacı var ve birkaç arkadaşı 

 

Ama başka bir şey patlak verebilir tabi. Konu kendiliğinden ortaya çıkabilir. Kendi sınırlarını çizebilir ve görünmeye başlayabilir. 

 

Martılar hareketlendiler. 

 

Oda ve salon ve mutfak ve banyo ve koridor ve kapı önü ve pencere ve baca ve ocak ve duvarlar.

Duygular 

 

Gündüz başlayan gece devam eder. Rüyada yaşanan o şey deneyimin parçasıdır artık. Rüya günün devamıdır. Rüya deneyimin parçasıdır. Sanrı deneyimin parçasıdır. Tecrübedir artık. Gerçek bir şey gibi tecrübenin parçasıdır. 

 

İnsan her şeyi benzer şekillerde yapar. Yazdığımız gibi düşünürüz, yemek yediğimiz biçimde konuşuruz, yürüdüğümüz gibi severiz. Şeyleri benzer biçimlerde yaparız. Hızlanmak, yavaşlamak, konuşmak, gülmek, sevmek, sevmemek benzer biçimde çalışır. Aynı şekilde sever aynı şekilde uyanırız. Uyuduğumuz gibi, güldüğümüz gibi, baktığımız, gördüğümüz gibi, eylemler birbirine benzer, duygular birbirine benzer, bu lehçe kendini her yere yazar. Beden aynı şekilde işler. Düşünceler de birbirine benzer. Değişmenin aralıkları da benzerdir. Hızlar da. Tek ve belli bir motivasyonla davranırız. İnsanın amacı değişmez. Amacını bilmese de uygular insan. Aynı biçimde aynı, aynı insan kalırız. 

 

Ama arada bir elektrik vermek gibi sisteme. Bozmak onu. Her şey tam yolunda giderken, bozuncaya kadar zorlamak. 

 

dağılıyor.

 

Gün gecenin devamıdır. Rüya günün devamıdır. Beklemek sevmenin devamıdır. Kuşlar göğün devamıdır. Konuşmak dinlemenin devamıdır. Aşk hayatın devamıdır. Deniz taşların devamıdır. 

 

kaçta uyanıyorlar, erkenci araba seslerini seviyorum, demin pencereden baktım da sokağı süpürüyordu bir temizlikçi, çalı süpürgesiyle, galiba çalı süpürgesiydi, belki, tahminimi oraya yerleştirdim, üstündeki üniformaya, elindeki eldivene, çekingen ve sakin hareketlere 

tahminimi çalı süpürgesiyle ayakkabılarının arasında bir yere 

 

Yakayı kapamak, gömleğin düğmesini iliklemek ve bir kazak giymek bu. Aşıklar dinlesin bu şarkıyı, onlar açsın yakalarını.  

 

Onu tanımadığımı mı düşünüyor? Yollarına döşediğim taşları bilmiyor mu, açtığım kapıları, yaptığım çayları, yalnızca gündüzleri mi bekliyorum sanıyor, ya başka günler, akşamlar? O taşlara tek tek baktıkça, dağlardan ve denizlerden bize gelen şeylere, kavanozlarla ve havayla ve suyla, ona bakıp sonra taşlara dönerken, dağlardan, denizlerden geçerken, bir dilden başka bir dile geçerken 

 

ve aynı şey değil hiçbiri. Ve ne aynı şey ne hiçbiri. 




Cin Ayşe 19, bahar 2023, yabanilik içimizdedir

FRANNY CHOI. Dünya Nasıl Bırakılır


İklim değişikliği ile ilgili bir belgesel var adı da Dünyadan Nasıl Çıkılır, ve Sam soruyor, Bir binadan atlamalı mıyım. 

Uzayıp giden bir umut vaat edenler listesinde arkadaş edinemiyorum: Bu ağırlık sona erecek. Yukarı geri döneceksin.Sabah seslerinin yerçekimindeki sadakat. Ancak sen kalacak olursan. 

: : :

Sokağa çıktığımda sanki hiç bitmeyecekmiş gibi gelen, havada tüten bir pişmiş portakal kokusu. Arabalar şeritlerinde gidip geliyorlar, o sırada üç delikanlı dünya umurlarında olmadan kaldırıma doluşuyor. 

Nasıl yapacağımı bilmiyorum: yüzlerini avucumun içine alıp onları neyin beklediğini anlatmayı. Herhangi birimize karanlığa giden bu şarkıyı nasıl öğretsem.

: : : 

Bir akşam köşeyi döndüm ve dikiz aynamda aniden çakan flaşla panik oldum, dişlerim zangırdadı gırtlağımda. Hücrelerimin hepsi polis telsizinden çıkan haşin sese hazırlanmıştı: ama bu bir devriye arabası değildi. Gökyüzüydü. Ölümle şoka girmiş bir gökyüzü. 

: : :

Ağartılmış mercanların fotoğraflarını görünce ağladım. Sonra da, şiirlerin hepsinden çıkardım o cümleyi: Ağartılmış mercan. Ağartılmış mercan. Eğer bir yazı atlanırsa eğilip onu karşılarsın. Onu bir kumaş ve kendi güzel nefesinle selamlarsın.

: : :

Pyrex patlayıp da fırına saçıldığında sesten ayılmak için kendimize bir dakika verdik, mahvolmuş bir akşam yemeğinin beklenmedik doğal felaketiyle. Güvende hissetmek için, tavana dönüp oradaki ruhlardan kendilerini tekrar duvara tıkmalarını istedik. Sonra süpürgelerimizi ve torbalarımızı alıp kırıkları toplamaya başladık, döşemede gizlenmiş ayağımıza batabilecek hayalet bıçaklarını.

: : :

İlk aşkımın Dünyayı bir çatıdan terk ettiğinden bahsetmeliyim, atlamadıysa da. Ya da: kasların yaptığı gibi yaptı, uykuda kendilerini bırakmaları gibi. 

: : :

Californiya'yı yutan kükürt videoları izleyebilirim. Bir oğlanın ateşe karşı bir çizgi tutmanın cezasını azaltabileceğini anlatışını dinleyebilirim. Sesini ellerimde tutabilir ve doğrudan ona fısıldayabilirim ama bu onu buraya getiremez. Onun kollarını sevebilir, benim kollarımın kirden başka bir şey yapmasına yardım etmesini sevebilir ve bu sevginin aramızdaki boşluğa doğru kanamasını izleyebilirim ve sonra tabii ki. Düşer. Bir tünele düşer ve kaybolur.

: : :

Tekrar yukarı gelebilirsin. Koş ve gökyüzü seni binlerce portakal eliyle tutacak. Hiç aşağıya düşmeyeceksin.

: : : 

Sinekleri kovalayarak evin içinde dolaşıyorum, gazetenin sineğin iskeletinde çıkardığı sese, temiz ve kanlı bir sonun tatminine susamış haldeyim.

Gittiklerinde, neredeyse onları özlüyorum. Kollarımdan uçup gidiyorlar. Ben de onların kollarından uçup gidiyorum.

: : :

Bir şeyi bakamayacağın kadar çok özlemenin Almanca karşılığı nedir? Birebir çevirisi: yeşil yeşil yeşil ve yüzümü gizliyorum.

: : : 

Flint'de musluğu açıyorum ve kokuşmuş bir selofana sarılmış savaş çıkıyor. Detroit'de düğmeyi çeviriyorum ve çay için savaşı kaynatıyorum. Providence'da bitkilere aşırı savaş açıyorum. Tiyatronun karanlığında yüzümden savaş akıyor. Bir savaş battaniyesinin içine giriyorum ve dalgalarının beni kıyı şeridinin kesinliğinin ötesine taşımasına izin veriyorum.

: : :

Başka bir deyişle: Kendime bir plaj yapıyorum.

Başka bir deyişle: Kasvetli bir şekilde sülük yapıyorum. Karla karışık yağmur soluyorum. Yapraklardan ürküyorum, onların kokusunu, resiflerin mezarlarını bekliyorum. Ağartıyorum, ağartıyorum ve klorun dişlerimden kayarak temizlemesini izliyorum.

: : :

Arkadaşlarımı çatı korkuluğuna bağlamak istiyorum, bir zamanlar sahile ayakkabılar, kitaplar, havuç torbaları, teneke kutuda şarapla battaniye bağladığımız gibi. Nemli kumu, yengeçlerin yumuşak yuvalarını bulana kadar ayak parmaklarımızı nasıl esnetip kıvırdıysak. Ama rüzgar durmak bilmiyor. Küçük sahilimize karşı turuncu ve dış iskeletiyle.

: : :

Keşke camı kıran bir hayalet olsaydı. Basit bir öfke- birkaç güzel söz ve bir avuç tütsüyle yatıştırıp tekrar uyuyabileceğimiz eski bir masal. Sıcaktan olması çok daha kötü. Daha da kötüsü: moleküllerin bu gerçek karşısında bükülüp kırılmaları.

: : :

Hamtramck'da panjurlarımdaki toza karşı çok daha küçük bir savaş verirken o itfaiyecileri dinledim. Pencerelerimi tozdan arındırmak için sildim de sildim. Ormandaki çürüme besler. Toprak isi içer ve onu yeni yapraklara dönüştürür. Başka bir deyişle, burada kiri sorun haline getiren plastiktir.

Onu selamlamak için eğildim, bir bezi suya batırıp dile benzettim. Bu sırada, çıtaların arasından süzülen ışık görüntümü dilimlere ayırdı.

: : :

Felaket geldiğinde, bazılarımız hayaletlere seslenmek için çatıda duracak. Bazılarımız çizgiyi koruyacak. Bazılarımız kırıkları arayacak, dilini yerde gezdirerek.

: : : 

Sanki felaket gelmemiş, bahçede büyümemiş gibi söylüyorum. Listeyi tekrarlamam mı gerekiyor? İtfaiyeci tutsaklar-arkadaşlarımın adaları yavaşça yutuldu-savaş musluğumda, hatırladın mı? Suriye bir kuraklığın adıdır. Bu kasırganın adı Exxon, Exxon, diye bağırıyorum. İstediğim kadar yabani ot koparabilirim. Bahçede dolaşıp onları koparıyorum, topraktan çıkan gerçek isimlerinin sesine susamış bir şekilde. (Söylememe gerek var mı? Kollarımdan uçup gidiyorlar.)

: : : 

İlk aşkım öldüğünde, onu özlemekle ilgili bir yığın şiirim olduğunu belirtmeliyim. Bunun beni dulluğa hazırladığını söylemek istiyorum - dünyaya dul kalmak, vesaire.

Gerçek şu ki: en üstteki kumun altında, okyanusun yakınlığından nemlenen daha karanlık bir katman daha var. Oraya gömülmek için yalvardığım günler oldu - serin, değişken bir mezar, amansız güneşten -güneş-güneş- kurtuluş

: : :

Acımasız olan diğer şeylerin giderek büyüyen bir listesi arasında: sokağa yuvarlanan gençler. Kış ortasında turunçgilli bir gökyüzünün şoku. Bir cümlenin şeklinin haftalarca dudağınıza yapışması. Bir keresinde Sam bütün gün boyunca "Soul, diyorum!" diye mırıldanarak dolaştı ve öyle de yaptı.

: : :

Kederim için uygun bir çeviri yerine, kendimi içine indirecek kadar soğuyana kadar yeşil yeşil yeşil diyorum.

: : :

Aşkımın yüzünü ellerimin arasına alıp, onu özlediğimi söylüyorum. "Seni ağaçları özlediğim gibi özlüyorum" diyorum.

Bununla demek istediğim, Bak! Ağaçlar burada! Herkes dışarıda sevgilim: Ellerimde yeşil, kuru duvarlarda hayaletler, herkes bizi bekliyor.

: : :

Şunu da belirtmeliyim ki, ilk aşkım öldüğünde zaten ölüydü, zaten her zaman çatıya, çatının kenarına doğru gidiyordu. Ama o buradayken de buradaydı. Bu mantığa göre, o burada ve buradaydı ve burada ve buradaydı. Hiç durmadan. 

: : :

İtfaiyecilere yakın olmak yerine; hayaletlerin havasız dilini konuşmak yerine; ya da moleküllerin mantığını tersine çevirmek yerine; ya da Exxon'u kasırgayı gerçek adıyla çağırmaya zorlamak yerine; ya da arkadaşlarımı ahlakı bozuk hayaletler tarafından verilen her sahte söze kanıp kendilerini çatıdan fırlatmamaya ikna etmek yerine; yapamadığım ya da geri alamadığım her şeyin yerine tutuyorum. Ağaçların yüzleri ellerimde. Onları özlüyorum. Özlüyorum ve özlüyorum. Kederin kollarından uçup gidene kadar ve gökyüzü. Beni binlerce turuncu eliyle yakalıyor. Beni yakalıyor ve ben orada kalıyorum. Acımasız turuncuya karşı asılı kaldım. Orada kalıyorum, yayılıyorum ve ölüyorum. Ve siren gökyüzünü şok ediyorum.     

    

htps://pen.org/how-to-let-go-of-the-world/         


çeviri: Anita Sezgener


Cin Ayşe 19, bahar 2023, yabanilik içimizdedir

HAFİZE ÇETİNKAYA. TÜRKİYE RİZOM BİTKİSİNE BENZEMEZ


-merkezci-

Yeşil tahtalara yazmıştım

Kesikti parmaklarım takvim kenarı metal işçiliklerden

Unutulanları hatırlarım ben sayı saymak günlerinden 99

El bezleri dolanır meyve bahçelerinde

Şıkırtılar ve röntgenler, alacalı sağ ve sol, tekel bayi mavi

Bir geyik vurdular o günlerde rengi turnusol

Büyük şehirlerde mezarlar iki büklüm diye

Geniş ölümlerini küçük şehirlere getirdi

Ben

Kışa denk gelen bayramlara sığınırım

Gökyüzüne bakınca 99 ağaç aralarına sokulurum

Turuncu bir kazağı giydirdiler lacivert fitilli kadife saydım 99

Ellerimi kesmiştik ta o günlerden hatıra kuruşları topladılar

Arkadaşım yan sınıfta kaldı, beslenmem otobüs kapısında

Ayaklarım balkondan sarkarken büyüdüm

Hepsine ağlarken gözlerim büyüyor tanesi 99

Müfredata uygun olmayan simitleri toprağa gömdüler

Hepsi aynı kışa denk geldi, üstelik bir depremi de buraya sıkıştırdılar

Sınıfımız 67 kişi, sıralarda dört kişiyiz, birimizin kulağı kesik benim ellerim

Güzel metal işçilikleri kesti hepimizi

Yeşil tahtalara da yazdık sırayla 99 Perşembe 

Akşamında güzel diziler

Okuyorlar ismimizi burada, burada, burada

İsmimizi ezberledik eğik çizgilerin hepsi 99 kere devrildi

Öğrendik hepsini aynı ağza çıkıyor bağırtılar

İçimden büyük büyük konuşuyorum z ve n korkutuyor beni

Yaban millet sakarya 

Ellerimde kına var kışa denk gelen bayramlarda sayıklarım

-Enfektonal-

Büyüyor ve bağırıyorum benimle lord adlı bir köpek havlıyor

Dağıttık briketleri evlere geniş bahçe duvarları kondurduk

Koyunların yünlerinde bizim renklerimiz kırmızı, yeşil, turuncu

Damlara günaşıklar ektik suladı tanrı bilmez bir çoban

O yaz okumayı bir kez daha unuttum

Işık ve ılık su içiyor pencereden 

İçimde domuz figürleri

Güzel dişlerimde gedikler mukaddes ablamın ismidir

Korkudan bebek düşüren gebeleri de gösterdiler

Ellerine eldiven kızların parmaklarını mı kesmişler?

Ben bağırdım kar yağıyordu lord adlı bir köpek benimle havladı

Vazelin sürüyoruz onun çatlaklarına

Kalbi kaldırırsa sabahı görecek gözlerine sürme çekeceğiz onun da mı ellerini kesmişler

O yaz duvar üstlerinden gördüm olanları

Sirkeli suya yatırdılar

Biz beş yıllık bir küsü bağlayarak durdurduk 

Etini pişirdiler onu besleyen adamı ağlattılar

Bir düğün kuruldu hepsini o yaz evlendirdiler

Ellerinde karanfiller beni beslediler

Parmaklarımdaki kesiklere vazelin süreceğiz.

Ayakkabılarımı sevdim tüpü taşıyan odur benim gönlüm kolu kırık olandan yana

Saçlarımı taradılar karşımda eğik aynalar

Müezzinin oğlu ve türkan kaçta gel oynuyor

Fergap deyince çikolata veriyorlar başörtünü çekiyorlar

Küçük bir oğlan çocuğuydum tırnaklarımı kestiler büyüdüm.

-hiyerarşi-

Ardı sıra kuzuladı koyunlar 

Ben cüzü ezberledim

İp bağladık uçlarına sırayla hepsi bizim rengimiz turuncu, mavi, yeşil

Sana mektuplar yazdı askerdeydi dört yıl gelmedi

Mantar tabancasından güzel kokular getirdiler

İsmini Meryem koydu sobanın arkasında oturuyordu

Yan yana sıralandık altı kişiydik dördümüz kardeş 

Dikenler dolaştı rüzgârla etek diktiler hepimize

Ben o günlerin sayıcısı altımız birden buruştuk gökyüzünde saman çalan nineler

Yan yana karanlıkta işedik sidiklerimizi izlerken uyuyakaldılar

Özgürdük

Köyleri yaktıklarında 99 Perşembe 

Televizyonlarda karlı günler

 

Partileri kapattılar babam sakallarını kesti

Bir saat hediye ettiler

Usulsüz bir şeyleri biriktirdik.



Cin Ayşe 19, bahar 2023, yabanilik içimizdedir

HANNAH ARENDT


 

"Dann werd’ ich laufen, wie ich einstens lief

Durch Gras und Wald und Feld;

Dann wirst Du stehen, wie Du einmal standst,

Der innigste Gruss von der Welt.

 

Dann werden die Schritte gezählt sein

Durch die Ferne und durch die Näh;

Dann wird dieses Leben erzählt sein

Als der Traum von eh und je.“

January 1961, Evanston

 

Then I will run as I ran before 

Through grass and trees and fields;

Then you will stand as you once stood

The most heartfelt greeting in the world.

 

Then the steps will be counted

By what is near and what is far;

Then this life will be recounted

as a dream from long ago.

 

(Translated from German by Samantha Rose Hill and Genese Grill)

Daha önce koştuğum gibi koşacağım sonra

Çimenlerin, ağaçların ve tarlaların içinden;

Bir zamanlar durduğun gibi duracaksın sen sonra

Dünyanın en içten selamlaması.

 

Adımlar sayılacak sonra

Yakındaki ve uzaktakine göre;

Bu hayat anlatılacak sonra

Uzun zaman önce görülmüş bir rüya gibi.

 

 

 

çeviren: uygar asan


 

bahar 2023, sayı 19, yabanilik içimizdedir

LAL HİTAY. PERMÜTASYON/KOMBİNASYON -1- -2-


LAL HİTAY

PERMÜTASYON/KOMBİNASYON1

-1- 

PARANTEZ İÇİ 


Ölümden geri gelebilseydim eğer, bir elma

için geri gelirdim ve sadece ilk ısırık, ilk

parça ve damağa değen

tatlı serin tutam için, su kadar

yalın ve berrak.

 (1)

 

Kısık sesli hanım yatağa yaklaştı, elini Ouimet’in annesinin alnının üzerinden geçirip konuştu, ruhunun çekildiğini fark ettikleri anda elleriyle yüzünü yıkamışlardı, Rahip Eladi de kutsamaya vakit bulabilmişti. Üzerini değiştirmeleri zor olmamıştı, çünkü uzun süredir her şeyi hazır tutuyordu zaten, omuzlarının şekli bozulmasın diye yastıklı askıyla dolaba astığı elbisesini hep gösteriyordu onlara. Öldüğünde kendisini onlar giydirirse ayakkabı giydirmemelerini de tembihliyordu, çünkü ölülerin dünyaya döndükleri doğruysa, kendisi döndüğünde kimseyi rahatsız etmeden dönmeliydi… (2)



…Ölümden geri gelebilseydim eğer, ki isterdim-

bir elma için geri gelirdim

ve sadece ilk ısırık, ilk parça 

ve damağa değen tatlı serin tutam için.

Bir elmayla bir öpücük arasında

 

çok az bir fark var, arzuyla

arzunun lezzeti arasında

Sana tersini söyleyen olur-

sa yalancının tekidir, sessiz

çayırdaki bir yılan kadar kötüdür.

 (3)



 

(4)

Hayallerimin, bir akıntının yüzeyinde sürüklenircesine, belirsizce ilerleyişimin engellendiği, parçalandığı; uykuda olduğu gibi, merakın, doymazlığın, arzunun, sorumsuzluğun, kendiliğinden ve ilgisiz duyumlarıyla delindiği ve koparıldığı doğru. Fakat ben dibe inmek istiyorum; engin derinlikleri yoklamak… (5)

 

sözcüklerin de içinde döndüğü (alandayız)

gerçeğin etrafında fırıl fırıl dolanan halimizi diyorum

(parantez içinde aldıklarımız)

başka anlamlara gelmenin maliyetini azaltır.

 

 

her yerde seni aradım

(gelecekten dönüşü varsayıyoruz)

hakiki beyinler

olgun tarihçiler

oyalama üstatları

(bir anlamda) mutabık olmayı bekliyor

aranılan anlam, kişisel hediyelerin nerede saklandığı

anlam denilen, doğanın dönüştürdüğü düşlemeler

anlam, havuzun kenarın12da hileli taşlar

tensel uyum (anlam) sensörlü sansür

pencereden dolan ışık,

anlam belirsiz özellikler

 

(göz göze geldiğimizde)

 

yıkıcı şeylerin sonunu getirebilmeyi diyorum.

(6)





  1. Elma-Susan Stewart
  2. Güvercinler Gittiğinde-Merce Rodoreda
  3. Elma-Susan Stewart
  4. Laura Makabresku - The Tree - Self Portrait - 2017
  5. Virginia Woolf-Yaşam Bir Düştür, Uyanmak Bizi Öldürür
  6. Her Yerde Seni Aradım-Sevinç Çalhanoğlu



Künye

*Susan Stewart, Köz, çev. Ahmet Güntan, 160. Kilometre, İstanbul, 2021.

*Sevinç Çalhanoğlu, Her Yerde Seni Aradım, İstanbul Bienali-Şiir Hattı, İKSV, İstanbul, 2022.

Merce Rodereda, Güvercinler Gittiğinde,çev. Suna Kılıç, 2. Baskı, Alef Yayınları, 2018. 

*Laura Makabresku - The Tree - Self Portrait - 2017

*Virginia Woolf, Yaşam Bir Düştür Uyanmak Bizi Öldürür, yayıma haz. Özgecan Şekerci, Destek Yayınları, İstanbul, 2020.



 

 BAHAR 2023, SAYI 19, YABANİLİK İÇİMİZDEDİR

 

 



LAL HİTAY

PERMÜTASYON/KOMBİNASYON12

-2- 

BİÇİMSİZ GİRDAP 

 

“Maori dilinin -hatta dilin değil her yönüyle Maori ifade biçimlerinin- belirleyici özelliklerinden biri, Bütün’ü içinde barındırmasıdır. Maori için dil sadece kavramsal anlamlar barındırdığı (örneğin sözlükte bulabileceğimiz karşılıkları) için değil, bu terimlerin her biri dünyanın bir parçası olan/onun tarafından içerilen maddi durumlar olduğu için ifade gücüne sahiptir. Yani bir Maori terimi doğrudan manevi bir dünyayla bağlantılı gibi kullanılır -insan erişiminin ötesinde bulunan fakat iletişime geçerek her şeyi bir araya getiren bir dünya.” (1) 

 

“…

‘nereden başlasam bir benim için-çok geçmeden yine oraya varırım’

 

der Parmenides. Kadın

bunu düşünüyordu (Parmenides hakkında)

zihninin bir köşesinde bir taraftan fırlatırken kocasına Daima Asla Yalancı

ve kocası tutarken tek elinde Evetle Hayırı

savuşturmaktaydı ki karısının sözlerini-

 

durdular. Sessizlik çöktü. Yabancı yabancı durdular,

adam kapıya sırtını yaslamış

kadın yatağa sırtını yaslamış,

çatışma giderme uzmanlarının bize çıkışsızlık garantisi verdiği o pozda

ve birbirlerine baktılar

ve söyleyecek bir şey kalmamıştı.

…” (2)

 

“… Adamın ağzından tek sözcük çıkmadı.

Kadın, Ah! deyip adamın üzerine yıkılmadı.

Adam, kadının boynundan tutup, sonra

parmaklarını saçlarının arasına sokup

başını kendi başına doğru çekmedi.

Dudakları kadının dudaklarını bulmadı. 

Kadın, Çok mu beklettim? diye sormadı.

Adam, Evet, demedi. Havaya kösnül

hiçbir koku yayılmadı. Hiçbir devinim olmadı.

Hiçbir gidip gelme. Hiçbir ses, hiçbir soluk

çıkmadı. Kadın, Niçin, niçin, niçin ? diye

sormadı. Erkek de onu anlamsız tek bir 

sözcükle yanıtlamadı: Çünkü

Koltuğun üzerindeki kedi uyanmış

gözlerini adama dikmişti.” (3) 

 

(4)


“Dilin içindeki yabancı dilin kendi kıvrımlarıdır, dilin kendisidir en nihayetinde. Her dil işaret ettiği nesneyi öldürür; yerine o şeyle yakından uzaktan ilgisi olmayan bir ses ya da fonetik birim geçer. Şeylerle kurduğumuz ilişki dille dolayımlanır ya da yabancılaşır. Dil kendine özgü ilerleyişiyle, kendine has mantığıyla şeylere isim verir. Bu işi yaparken de dil şeylerin doğasını değil kendi doğasını bize dayatır. İnsan yavrusu bu yabancı doğayı Öteki üzerinde karşılar. Şeylerle kurduğumuz dolaysız ilişki dil üzerinden, Öteki üzerinden dolayımlanır. Bu bir yabancılaşmadır. Dolayımsız ilk ilişkinin dili bilinçdışında kalır, ta ki rüyalar, dil sürçme ve sakar eylemler bizi ondan tuhaf bir şekilde haberdar edene kadar.” (5) 

 

“Çaresizce kederli olduğun bir akşam, bir fiilin gülünç kaçacak kadar yanlış şart kipini kullanırken yakaladım kendimi; doğru Almancanın parçası değildi, doğduğum kasabada kullanılırdı yalnız. Bu sevgili yanlışı bırakın kendim kullanmayı, okulun ilk yılından beri işitmemiştim bile. Karşı durulmaz bir güçle beni çocukluğumun uçurumuna çeken hüzün, bu eski sesin iktidarsız özlemini uyandırıyordu orada. Dil, ne olduğunu unuttuğum için mutsuzluğum beni çarptığı aşağılayıcı utancı bir yankı gibi geri göndermişti bana.”(6) 

 

“… Ben her söyleneni kaydetmeye başladım. İzler yavaş 

yavaş doğa enstantaneleri oluşturdu, bir

hikayenin sıkıcılığı olmadan. Bunu

vurgulamalıyım. Can sıkıntısından kaçmak

için her şeyi yaparım. Bu hayat boyu sürecek

bir görev. Hiçbir zaman yeterince

bilemezsiniz, yeterince çalışamazsınız,

mastarları ve sıfat-fiilleri yeterince acayip

bir şekilde kullanamazsınız, hareketi

yeterince sert bir biçimde engelleyemezsiniz,

aklı yeterince çabuk bir biçimde

terkedemezsiniz.” (7) 




  1. Carl Mika/Önemli Olana Dir Whakapapa Üzerinden bir Maori Nosyonu/17. İstanbul Bienali Artçı Düşünceler 
  2. Anne Carson/Kocanın Güzelliği/XXII. Homo Ludens
  3. Ferit Edgü/Avara Kasnak
  4. Julia Malkova - Collage - 2022
  5. Bella Habib/Dil Tuhaflaşınca/Cogito
  6. Theodor W. Adorno/Minima Moralia/İkinci Hasat. 
  7. Anne Carson/Kısa Konuşmalar/Giriş

 

Künye

*Anne Carson, Kocanın Güzelliği, çev. Aslı Biçen, Metis Yayınları, İstanbul, 2009.

*Anne Carson, Kısa Konuşmalar, çev. Anita Sezgener, NOD Yayınları, 2018. 

*Sevinç Çalhanoğlu, Her Yerde Seni Aradım, İstanbul Bienali-Şiir Hattı, İKSV, İstanbul, 2022.

*Görsel: Julia Malkova – Collage - 2022

*Avara Kasnak-Başıboş/Olumsuz Metinler, Sel Yayınları, İstanbul.

*Carl Mika, Önemli Olana Dair Whakapapa Üzerinden Bir Maori Nosyonu, 17. İstanbul Bienali Rehberi Artçı Düşünceler, İstanbul, İKSV, 2022. 

*Theodor W. Adorno, Minima Moralia, çev. Orhan Koçak-Ahmet Doğukan, 10. Baskı, Metis Yayınları, İstanbul, 2021.

*Bella Habib, Dil Tuhaflaşınca, Tuhaflık ve Yaratıcılık, Cogito, YKY, İstanbul, sayı 72, Kış 2012.  


BAHAR 2023, SAYI 19, YABANİLİK İÇİMİZDEDİR